- Herkes, her ne pahasına olursa olsun, masum olmak dileğinde, hatta bunun için tüm insan soyunu ve Tanrı?yı suçlamak gerekse bile. Bir insanı zeki ya da yüce ruhlu kılan çabaları övmekle onu şöyle böyle sevindirirsiniz. Tersine, onun doğal yüce ruhluluğuna hayran olursanız, yüzü ışıldar. Buna karşılık, bir suçluya, hatasının doğasından ya da karakterinden değil, talihsiz koşullardan ileri geldiğini söylerseniz, size derinden minnet duyar. Dahası, savunma sırasında ağlamak için bu ânı seçer. Ne var ki, doğuştan dürüst ya da zeki olmakta bir meziyet yoktur. Nasıl ki doğuştan suçlu olmakla koşullar gereği suçlu olmak arasında sorumluluk bakımından fark yoktur kuşkusuz.
- Yargıdan kaçmak zor olduğundan, doğasını hem sevdirmek, hem bağışlatmak nazik iş olduğundan, hepsi de zengin olmaya çalışırlar. Niçin? Bunu merak ettiniz mi hiç? Güç kazanmak için, elbette. Ama özellikle şunun için: Zenginlik insanı hemen verilecek yargıdan bağışık tutar, sizi metrodaki kalabalıktan ayırıp nikel kaplanmış bir arabaya kapatır, korunaklı geniş park yerlerinde, yataklı vagonlarda, lüks kamaralarda tecrit eder. Zenginlik, aziz dostum, henüz aklanma değildir, ama her zaman hoş karşılanması gereken ertelemedir.
- Ne kötülük, ne de iyilik enerjisine sahibizdir. Dante?yi bilir misiniz? Sahi mi? Hay Allah! Şu halde Dante?nin Tanrı ile Şeytan arasındaki kavgada yansız melekler de kabul ettiğini bilirsiniz. Ve onları, bir çeşit cehennem girişi olan, vaftizsiz ölen çocukların konulduğu dehlizlere yerleştirdiğini de. Biz o dehlizdeyiz, aziz dostum.
- Ben özgürüm, sizin sert davranışlarımızdan uzağım, ama yine de kimim ben? Gurur yönünden bir güneş; yurttaş, bir şehvet tekesi, öfkeli bir firavun, bir tembellik kralı. Kimseyi öldürmedim mi? Henüz değil, kuşkusuz! Ama değerli insanları ölüme terk etmedim mi?
- Görüyor musunuz, kendini masum kılmak için kendini suçlamak yetmez, yoksa ben ağzı süt kokan bir kuzu olurdum. İnsanın kendini belli bir biçimde suçlaması gerek; bu biçimi ayarlamak için çok zaman gerekti bana, bunu da, kendimi tam bir bırakış içinde bulduktan sonra keşfettim.
- Yalnızca kadınlara sığındım. Bilirsiniz, onlar hiçbir güçsüzlüğü gerçekten mahkûm etmezler: Daha çok bizim güçlerimizi aşağılamaya ya da silahsızlandırmaya çalışırlar. İşte bu yüzden kadın, savaşçının değil, suçlunun ödülüdür. Onun limanıdır o, barınağıdır; erkek genellikle kadının yatağında tutuklanır. Bize yeryüzü cennetinden kalan tek şey değil midir kadın?
- Vaktiyle dairemin kapısını kilitlemezdim, arabamı da. Parama bağlı değildim, sahip olduğum şeylere sıkı sıkı yapışmazdım. Doğrusu, sahip olmaktan utanırdım biraz. Sosyete nutuklarımda inançla şöyle haykırdığım oluyordu: ?Mülkiyet, baylar, bir cinayettir!? Servetimi buna layık bir yoksulla paylaşacak kadar büyük bir yüreğim olmadığından, onu olası hırsızların emrine bırakıyor, böylece adaletsizliği rastlantıyla düzelteceğimi umuyordum.
- Bakın, çevremden birisi insanları üç kategoriye ayırırdı: Yalan söylemeye mecbur kalmaktansa hiçbir şey gizlememeyi yeğleyenler, hiçbir şey gizlememektense yalan söylemeyi yeğleyenler ve aynı zamanda hem yalanı, hem de gizi sevenler.
- "Şimdiye kadar böyle yaşamıştım. Şimdiden sonra da bu şekilde yaşayabilirdim. Şunu yapmış, bunu yapmamıştım. Filan şeyi yapmamıştım, ama falan şeyi de yapmıştım. Daha ne olmak ihtimali vardı?"
- "Yaşamak için zaman gerekir. Her sanat yapıtı gibi yaşamda üzerinde düşünmeyi gerektirir..."