- Ben Hristiyanım. Senin günahların için O'ndan şefaat diliyorum. O'nun, senin için ıstırap çekmiş olduğuna nasıl olur da inanmazsın?
- Hayır, çıkar bir yol yoktu ve kimse hapishanelerdeki akşamların nasıl olduğunu tasavvur edemezdi.
- Tabii umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti.
- İnsan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı düşüncelere kapılır. Halbuki tersine, her şeyin çok basit olduğunu görmekteydim. makine, kendisine doğru yürümekte olan adamla aynı hizadaydı. Adam adeta, rastladığı bir kimseye doğru yürür gibi yürüyordu ona. Bu da can sıkıcı bir şeydi. İskemlenin üstüne çıkmak, gökyüzüne doğru yükselmek hayali az çok hayal edilebilirdi. Halbuki bu noktada da, makine her şeyi ezmekteydi: İnsan biraz utanç ve büyük kesinlikle, adeta gizlice öldürülüyordu.
- Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir.
- ona göre, insanların adaleti bir hiç, Tanrı'nınki ise her şeydi. Beni mahkum edenin insanların adaleti olduğunu belirttim.
- Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim.
- "Evet , düşünme zamanı geldi. Günün ağırlıklarından kurtulmak için pazar günleri Tanrı'yı ziyaret etmek yeterli sandınız. Diz çöküp birkaç yakarma bu canice kayıtsızlığın bedelini rahatça öder,diye düşündünüz. Ancak Tanrı tutku sever. Bu uzak ilişkiler onun ateşli şefkatine yetmez. Sizi daha uzun süre görmek ister, onun sizi sevme tarzı böyledir ve gerçeği söylemek gerekirse, onun tek sevme biçimi budur. İşte bu yüzden,sizin ziyaretinizi beklemekten sıkılıp insanların bir tarihi olduğundan beri, felaketin tüm günah kentlerini gezdiği gibi, sizi de ziyaret etmesine göz yumdu. Şimdi günah nedir biliyorsunuz, tıpkı Kabil'le oğullarının, tufan öncesi insanların, Sodom ve Gomorralıların , Firavun ve Eyüb'ün ve tüm lanetlenmnişlerin bildiği gibi. Ve tüm insanların yaptığı gibi,kentin sizi ve felaketi duvarlarıyla çevirdiği günden beri insanlara ve nesnelere yeni bir bakış yöneltiyorsunuz. Sonunda artık biliyorsunuz ki, her şeyin özüne inmek gerekli."
- Kimileri, "Sev beni!" diye bağırır, ötekiler "Sevme beni!" diye. Ama en kötü ve en mutsuz olan bir bölümü de, "Sevme beni, yine de sadık kal!" diye.
- Soru: Zamanı yitirmemek için ne yapmalı? Cevap: Onu alabildiğine duyumsamak.