- Gerçekten de, kim hakkında, ne hakkında, ?Bunu biliyorum!? diyebilirim? İçimdeki bu yüreği duyabiliyorum, var olduğu yargısına varıyorum. Bu dünyaya dokunabiliyorum, onun da var olduğu yargısına varıyorum. Bütün bilgim burada duruyor, gerisi kurmaca.Çünkü varlığından emin olduğum bu ben?i kavramaya çalıştım mı, onu tanımlamaya, özetlemeye çalıştım mı parmaklarım arasından akıp giden bir su oluveriyor. Bürünebildiği bütün yüzleri bir bir çizebilirim,ona bütün verilenleri, bu eğitimi, bu kökü, bu ateşliliği ya da bu susmaları, bu büyüklüğü ya da düşüklüğü de bir bir çizebilirim. Ama yüzlerin toplamı yapılmaz. Benim olan bu yürek bile hep tanımlanmaz kalacak benim için. Varoluşum hakkında vardığım bu kesinlikle, bu güvene vermeye çalıştığım öz arasındaki çukur hiçbir zaman dolmayacak. Kendi kendime yabancı kalacağım hep. Mantıkta olduğu gibi tin bilim de de gerçekler vardır, ama gerçek yoktur.
- Sessizliklerin en kesini susmak değil, konuşmaktır.
- Bir gül yaprağı,bir kilometre taşı ya da bir insan eli, aşk, istek ya da çekim yasaları kadar önemlidir. Düşünmek; birleştirmek değildir artık, görünüşü büyük bir ilkenin yüzü altında dost kılmak değildir. Düşünmek,görmeyi, dikkatli olmayı yeniden öğrenmektir, bilinci yönetmektir, her düşünceyi, her imgeyi, Proust?un yaptığı gibi bir ayrıcalıklı nokta durumuna getirmektir. Aykırı bir biçimde, her şey ayrıcalıklıdır.
- '?durmamacasına mutluluğu düşünmek istemiyorum. böylesi çok daha basit, çok daha kolay. öyle ya, unutuşun ta dibinden kendime doğru çektiğim bu saatlerden, arı bir coşkunluğun, sonsuzluğa asılmış bir dakikanın el değmemiş anısı kalmış her şeyden önce. bende gerçek olan yalnızca bu, bense bunu hep iş işten geçtikten sonra anlıyorum. bir el devinisinin gevşemesini, görünürde bir ağacın uyumunu severiz. ve tüm bu aşkı yeniden yaratmak için, tek, ama yeterli bir ayrıntı vardır elimizde: fazlasıyla uzun zaman kapalı kalmış bir oda kokusu, yolda garip bir ayak sesi. benim için de böyle. o zaman kendimi vererek seviyorsam, yalnız aşk bizi kendimize getirdiğine göre en sonunda kendimdim.'
- Çoktan beridir kırlara gitmemiştim, annem olmasa gezip dolaşmaktan ne kadar hoşlanacağımı hissediyordum. (Sf: 19 - Can Yay. - 44. Baskı)
- "Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevip sevmediğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır."
- "Banyoda balık avlayan delinin öyküsünü biliriz. Akıl hastalarını iyi etmede kendine özgü düşünceleri olan bir hekim sormuş: "Ya balık oltaya gelirse?" Sert bir yanıt almış: "Hadi oradan, budala, burası banyo." "Barok" türden bir fıkra bu. Ama uyumsuz etkinin bir mantık aşırılığına ne kadar bağlı olduğu burada elle tutulur biçimde kavranıyor. Kafka'nın dünyası anlatılmaz bir evrendir, insan burada hiçbir şey çıkmayacağını bile bile banyoda balık avlamak gibi işkenceli bir lükse sapar." Syf. 133
- "aynı türden olduğumuzu biliyordum. hepimiz birbirimize benzemiyor muyuz, böyle durmadan ve muhatapsız konuşarak, önceden cevapları bilsek de hep aynı sorularla karşılaşarak?" albert camus
- ...tarihte öyle bir an olmuştur ki, iki kere ikinin dört ettiğini söylemeye cüret edenler ölümle cezalandırılmıştır. Öğretmen bunu iyi bilir. Ve böyle bir mantık yürütmenin ödülle mi yoksa cezayla mı sonuçlanacağını bilmek değildir sorun. Sorun iki kere ikinin dört edip etmediğini bilmektir.
- "Son yargı için kıyamet gününü beklemeyin, kıyamet her gün kopuyor."