- Bizim o ihtiyar Avrupa'mız artık iyi yolda felsefe yapıyor. İnsanların bön kafalı olduğu zamanlardaki gibi 'Ben böyle düşünüyorum. Sizin itirazlarınız nelerdir?' demiyoruz artık. Aklımız başımıza geldi. Diyalog yerine bildiriyi koyduk. 'Doğru olan budur!' diyoruz,'Bu doğruyu tartışabilirsiniz dilerseniz, bu bizi ilgilendirmez. Ama birkaç yıl içinde polis gelip haklı olduğumuzu size gösterecektir.'
- Bugün annem öldü.Belki de dün, Bilmiyorum.
- ?? Bugün bile Tanrıdan bir şey beklemiyorum. Ama, onun yarattığı ve sizin yapayalnız bırakmak istediğiniz varlığı kurtarmaya biz yardım ettik hiç değilse. Siz insana bağlı kalmayı küçük gördüğünüz için şimdi binlerce ama her biri yapayalnız ölecek olan sizlersiniz. Şimdi size allahaısmarladık(çevirmen?) diyebilirim.''
- ?'Ama siz Fransa'nın zamanla yaptığı savaştaki inadını hesaba katmıyorsunuz. Bizi güç anlarımızda destekleyen bu yürekler acısı umuttur : ölen kardeşlerimiz cellatlarınızdan daha sabırlı, kulunlarınızdan daha sayısız olacaklardır. Görüyorsunuz, Fransızlar da öfkelenebiliyorlar.
- Biliyor musunuz, bizim küçük köyde, bir misilleme eylemi sırasında bir Alman subayı ihtiyar bir kadından, iki oğlundan rehin olarak kurşuna dizilecek birini seçmesini nazikçe rica etmişti. Seçmesini, tasarlayabiliyor musunuz bunu? Şunu mu? Hayır, şunu. Ve onun alıp götürüldüğünü görmesini. Üzerinde durmayalım, ama inanın bana bayım, her türlü sürpriz mümkün.
- ...dostu hapse atılan bir adamdan söz ettiler bana, adam her akşam evinde yerde yatıyormuş, sevdiği kişiden esirgenen bir rahatlıktan yararlanmamak için.
- Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkat ettiniz mi? Bizden yeni ayrılmış dostlarımızı ne kadar severiz, değil mi? Ağızları toprakla dolup hiç konuşmaz olmuş hocalarımıza ne kadar hayranızdır! Saygı o zaman çok doğal olarak gelir, belki de tüm yaşamları boyunca bizden bekledikleri o saygı. Ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur. Özgür bırakır bizi onlar, zamanımızı rahatça kullanabiliriz.
- İnsan böyledir, aziz bayım, iki yüzü vardır onun: Kendini sevmeden sevemez.
- Ölümümle aramdaki yılları hesaplıyordum. Benim yaşımda ölmüş insan örnekleri arıyordum. Ve görevimi yerine getirmeye zaman bulamayacağım düşüncesi bana azap veriyordu. Hangi görev? Hiç bilmiyordum bunu. Açık konuşursak, yaptığım iş sürdürülmeye değer miydi? Ama sorun tam bu değildi. Gerçekten de, gülünç bir korku peşimi bırakmıyordu: İnsan, tüm yalanlarını itiraf etmeden ölemezdi.
- Sahi, ortaçağda boğuntu hücresi adı verilen o zindan hücresini bilmezsiniz. Genellikle insan ömür boyu unutuluyordu orada. Bu hücre şaşılacak boyutlarıyla ayrılıyordu ötekilerden. Bir insanın ayakta duramayacağı kadar alçak, yatamayacağı kadar da dardı. Engelli bir durum almak, köşegen biçiminde yaşamak gerekiyordu orada; uyku bir düşüş, uyanıklık bir çömelmeydi. Azizim, sözcüklerimi ölçerek söylüyorum, bu basit buluşta deha vardı. Her Allah'ın günü, bedenini uyuşturan o hareketsiz baskı altında mahkûm, suçlu olduğunu ve masumluğun keyifle gezinmek demek olduğunu öğreniyordu.