- Ama ona göre, köpeğin asıl hastalığı ihtiyarlıktı. İhtiyarlık da iyileşmezdi.
- Benim, en temel kurallarını bilmezden geldiğim bir toplumda işim olmadığını, üstelik en basit tepkilerinden dahi habersiz olduğum insan kalbine sığınmaya da yüzümün tutmayacağını ilan etti.
- İki saattir gün artık ilerlemiyor gibiydi; iki saattir gün, erimiş ve kaynayan bir maden denizine demir atmıştı sanki.
- Beni kuru bir ağaç kovuğunda yaşamaya zorlasalardı da gökyüzüne bakmaktan başka işim olmasaydı
- ''İnsan her zaman az buçuk suçludur.''
- "Seni bu halin için seviyorum herhalde..Ama bir gün belki aynı sebepten nefret ederim senden.."
- İslam dininin kurucusu Muhammed,"ölmeyecekmiş gibi çalış, ölecekmiş gibi dua et," demiş.
- ''Akşam, Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. "Bence bir, ama istersen evleniriz'' dedim. O zaman, kendisini sevip sevmediğimi öğrenmek istedi. Başka zaman da söylediğim gibi, ''bunun bir anlamı yok, ama herhalde sevmiyorumdur.'' diye karşılık verdim. ''Öyleyse niçin benimle evleneceksin?'' diye sordu. Bunun hiç bir önemi olmadığını, isterse evlenebileceğimizi söyledim. Zaten isteyen kendisiydi, ben sadece evet demekle yetiniyordum. O zaman Marie, ''evlilik ciddi bir şeydir'' dedi. Ben de; ''değildir'' diye karşılık verdim. Bir an sustu, bana sessiz sessiz baktı. Sonra yine konuştu. ''Aynı biçimde bağlı olduğun bir başka kadın sana aynı öneride bulunsa kabul eder miydin, onu öğrenmek istiyorum'' dedi. ''Elbette ederdim'' dedim. O zaman, ''ben seni seviyor muyum acaba?'' diye sordu. Ben de ''bu konuda hiç düşünmedim'' diye karşılık verdim. Yine sustuktan sonra, ne kadar tuhaf bir adam olduğumu, beni kesinlikle bunun için sevdiğini, ama belki günün birinde yine aynı nedenlerden ötürü benden nefret de edebileceğini mırıldandı. Bunlara ekleyeceğim bir sözüm olmadığı için susuyordum. Gülümseyerek kolumu tuttu, "Seninle evlenmek istiyorum," dedi. Ben de, "Ne zaman istersen evleniriz," dedim.?
- ' Yanımdan dargın bir halle ayrıldı. Onu alıkoymak, gözüne girmek -beni daha iyi savunsun diye değil, yalnızca gözüne girmek- istediğimi anlatmak isterdim. Hem onu güç duruma soktuğumu da görüyordum: Beni anlamıyor, biraz da içerliyordu bana. Benim de herkes gibi olduğumu, tamı tamına herkes gibi olduğumu ona söylemek istiyordum. Ama, bütün bunların aslında hiçbir yararı yoktu. Tembelliğim tuttu, söylemekten vazgeçtim. ''
- Tekerlekler üzerinde kayan zindanımın karanlığında, yorgunluğumun ta derinliklerinden gelişmişçesine, sevdiğim bir kentin, kendimi mutlu hissettiğim belli bir saatin bütün bu alışılmış gürültülerini eskisi gibi, bir bir bulur gibi oldum. Gerginliğini yitiren havada, gazete satıcılarının sesi, küçük parktaki son kuşların ötüşü, sandviç satıcılarının bağrışması, kentin yüksek dönemeçlerinde tramvayların çıkardığı iniltili gıcırtılar ve göğün daha gece limanın üzerine çökmeden önceki uğultusu, bütün bunlar, benim için, cezaevine düşmeden önce bildiğim gözü kapalı bir gezintiyi düzenliyordu. Evet, bu saat, bundan çok zaman önceleri, kendimi mutlu hissettiğim bir saatti. Beni o zamanlar bekleyen, hep hafif ve deliksiz bir uykuydu. Ama yine de birşeyler değişmişti. Yarını gözlerken, kendimi yeniden hücremde buluverdim. Yaz göklerinde uzanıp giden o bildik yollar insanı günahsız uykulara da zindanlara da götürebiliyormuş demek.