- Aslında liberalle liberter'in aşkın gereksiz bir risk olduğu düşüncesine kaydığına inanıyorum. Bence bir yandan tüketim toplumunun dinginliği içinde sürüp gidecek, önceden hazırlanmış bir tür evliliğimiz olabiliyorken, öte yandan kendimizi tutkudan bağışık tutup hoş ve zevkli cinsel düzenlemeleri yaşayabiliyoruz. Bu açıdan baktığımızda, dünyanın şu halinde, aşkın gerçekten bu çembere, bu sınırların içine hapsedildiğini düşünüyorum, bu yüzden de tehdit altında. Kanımca, felsefecinin görevlerinden biri de onu savunmaktır. Büyük olasılıkla, bu da ozan Rimbaud?nun söylediği gibi, aşkı aynı zamanda yeniden icat etmek demeye gelir. Şeylerin basitçe korunmasıyla savunma yapılamaz. Dünya gerçek anlamda yeniliklerle dolu, aşk da bu yenilenmenin içinde yerini almalı. Güvenliğe ve rahatlığa karşı riski ve serüveni yeniden icat etmeli.
- Aşk üstüne bugün de hala çok yaygın olan ve bir şekilde aşkı karşılaşmada harcayan romantik bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Aşk şu haliyle dünyada karşılaşmada, büyülü bir dışsallık anında yakılıp kül ediliyor, tüketiliyor, harcanıyor. Orada mucize gibi bir şey oluyor, varlık yoğunlaşıyor, özneyle nesnenin birbirine karıştığı bir karşılaşma meydana geliyor. Ama olaylar böyle geliştiğinde, karşımızdaki ?İki'nin sahnesi' değil, ?Bir'in sahnesi' olur. Özneyle nesnenin birbirine karıştığı aşk anlayışı şudur: İki sevgili karşılaşır ve dünyaya karşı Bir'in kahramanlığı olarak adlandırılabilecek bir şey meydana gelir. Bu köktenci romantik anlayıştır ve bence bu kabul edilmemelidir. Olağanüstü bir sanatsal güzelliği olsa da, bence varoluş açısından ciddi sakıncaları vardır.
- "Seni seviyorum" demek hiç de öyle kolay bir şey değildir. Bu küçük tümce genelde bayatlamış ve anlamsız görülür. Kimi zaman insanlar daha şiirsel ya da daha az bayat başka sözcükleri kullanmayı yeğlerler. Ama söylenmek istenen şey hep aynıdır: Bir rastlantı olan şeyden başka bir şey çıkaracağım. Ondan bir süre, bir inat, bir güdümlülük, bir sadakat çıkaracağım. Sadakat rastlantısal bir karşılaşmadan zorunlu görülecek kadar sağlam bir oluşuma geçişi karşılıyor tam da.
- Elbette, mucizevi karşılaşma anı aşkın sonsuzluğunu vaat eder. Ama ben daha az mucizevi, daha çok emek isteyen bir sonsuzluk anlayışı, demek ki nokta nokta, inatla oluşturulan zamansal sonsuzluğu, İki'nin deneyimini ileri sürmek istiyorum. Bir aşk çalışması vardır, yalnızca mucize değil. Habire uğraşmak, uyanık olmak, hem kendiyle hem de ötekiyle birleşmek gerekir. Düşünmek, hareket etmek, değiştirmek gerekir. O halde, evet, emeğin içkin ödülü mutluluk olur.
- Önceden kestirilemeyecek, dünyanın yasalarına göre hesaplanmayacak bir olaydır o. Karşılaşmanın ayarlanması hiçbir şekilde sağlanamaz -önceden uzun uzun chat'leşilse bile-, çünkü insanlar birbirlerini gördükleri anda birbirlerini görmüş olur, bu değiştirilemez!' Ama aşk karşılaşmaya indirgenemez, çünkü o bir kurma işidir. Şöyle diyelim: Aşk inatçı bir serüvendir. Serüven dolu tarafı gereklidir gerekli olmasına ama inat da gerekir. Karşımıza çıkan ilk engelde, ilk ciddi görüş ayrılığında, ilk sıkıntılarda vazgeçmek aşkın bozulmuş halini yansıtır. Gerçek aşk uzamın, dünyanın ve zamanın yarattığı engelleri kalıcı bir biçimde, kimi zaman acı çekerek alt eden aşktır.
- Dolayısıyla, aşkı aykırılığıyla, yasaya uymazlığıyla savunmak bugün bir görevdir. Aşkta, en azından, farktan kuşkulanmak yerine farka güven duyulur. Gericilikteyse, kimlik adına farktan kuşkulanılır. Bunun tersine, kapılarımızı farka ve içerdiklerine açmak istiyorsak, dolayısıyla ortaklaşa yaşamın tüm dünyayı kapsamasını istiyorsak, olası bireysel deneyim noktalarından biri de aşkın savunulmasıdır. Yinelemedeki kimlik tapıncının karşısına farklı, biricik olanın, hiçbir şeyi yinelemeyenin, bellisiz ve yabancı olanın aşkını koymak gerekir.
- Sokrates konuşuyor: Ah işte bizim genç âşıklarımız! Büyük Portekizli ozan Fernando Pessoa'nın söylediği gibi "aşkın bir düşünce olduğunu" anlayamıyorlar. Size söylüyorum gençler: İşe aşkla başlamayan, felsefenin ne olduğunu asla bilemez.
- Her gerçek mutluluk olumsal, tesadüfi bir karşılaşmada gerçekleşir, mutlu olmak için hiçbir zorunluluk yoktur. Sadece çağdaş dünyanın "demokratik" bireyleri, bu perişan atomlar hayal edebilir yasaların, sözleşmelerin, çok kültürcülüğün ve arkadaşlar arası tartışmaların barışı içinde yaşanabileceğini. Bunlar yaşamın mutlak olarak yaşamak olduğunu ve öyleyse hiçbir rahat nesnelliğin bu yaşamı güvence altına alamayacağını görmezler. s. 47
- Felsefenin hasta olduguna şüphe yok.Her zaman oldugu gibi sorun,bu hastalıgın ölümcül olup olmadıgını bilme,teşhisin ne oldugunu ve önerilen tedavinin,sık sık oldugu gibi,tam da hastanın işini bitirecek şey olup olmadıgını bilme sorunu.Hakikat iki hastalıktan mustarip.Bana kalırsa,dilsel görecelikten,yani anlamların uyuşmazlığı sorunsalına dolanmış olmaktan mustarip;ayrıca da tarihsel karamasallıktan mustarip ki buna kendisi hakkındaki karamsallıgı da dahil...
- Her anti-komünist köpektir. Sartre