- Ah o andaki sesim! Nasıl tanıyordum bu sesi ve hickiran bütün vücudumu. Bütün ömrümde kaç defa rüyalarımdan kulaklarımda hep aynı gözyaşlarıyla ıslak bu sesle ve içimde bu korkunun ta kendisiyle uyanmıştım. Korku... korku ve insan, korku ve insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. Fakat neyi aldatabilirdim, kime neyi anlatabilirim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan, insana insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızları birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
- Saat de insan vücudu gibidir. Çok defa alışılmış hastalıklar aranır. Yalnız bir fark vardır. Doktorlar tedavi ettikleri insanların bünyesini bazen bozarlar amma, herhangi bir uzuviyeti ( canlılığı) degistiremezler. Halbuki bazen saat tamirinde bu olur . Yedek parça hikayesi...
- Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: insanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce hastalık vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz
- Halit Ayarci, çok terbiyeli bir şekilde esnedi. -Yine aynı mesele... dedi. Daha doğrusu hep aynı mesele! Aziz dostum, siz şifa kabul etmez bir gayrimemnunsunuz... Bu işlerde bilmek ikinci derece kalır. Yapmak vardır, sadece Yapmak!... Sonra kendi kendine konuşur gibi ilave etti: -Bilgi bizi geciktirir. Zaten ne sonu, ne de gayesi vardır. Mesele yapmak ve yaratmaktadır. Bilselerdi, bilselerdi... Fakat bilselerdi bunu yapmazlardı. Bu heyecana, bu icada, bu kendiliğinden bulmaya erisemezlerdi. Bilgileri buna mani olurdu. Kızınız bu geceyi yarattı. Ne ile? Yaratma kabiliyetiyle. Çünkü yaratmak, yaşamın ta kendisidir. Biz yaşayan, yaşamayı tercih eden insanlarız. Siz istediğiniz kadar somurtun! -Ben somurtmuyorum, düşüncemi söylüyorum. -Kendinize saklayın o düşünceyi de , şu karşınızdaki harikulade manzaraya bakın! Filhakika (gerçekten) Manzara harikulade idi.
- "...ölümün zapt ettiği bir ülke..."
- "Biliyorum, yeni bir hayat lazım. Belki bundan sana ben daha evvel bahsettim. Fakat sıçrayabilmek, ufuk değiştirmek için dahi bir yere basmak lazım."
- -İyi ama, eşya var, biz varız. Vücudumuz maddi bir şey değil mi? Yani herkesinki gibi... -Allah'a bin şükür... Fakat seninki bana göre herkesinki gibi değil... -Küfür... -Küfür veya Allah'a giden en kısa yol... Unutma ki bu gece tam vahdetivücut içindeyiz.
- "...Bugün bir insan Türkiye'yi her şey olabilir, sanabilir. Halbuki Türkiye yalnız bir şey olmalıdır: o da Türkiye. Bu ancak kendi şartları içinde yürümesiyle kabildir."
- "Hayat, etrafında döneceği değerleri bulur."
- -Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir. Büyük şeylerin hepsi böyledir. Bir formülde hapsetmek için yakalamaya çalıştın mı, senden uzaklaşırlar. Küçük sefaletlere inersin! Birisinde akla, mantığa, şüpheye, inkara; öbüründe imkansızlığa, acze, isyana gidersin... Halbuki kendinde ararsan bulursun. Bu bir disiplin, hatta metot meselesidir. -Peki ama nasıl buluruz? O kadar güç ki... Bazen kendimi Goethe'nin Homunculus'u gibi bir cam kabuk içinde mahpus sanıyorum... -Zannetme ki sana kabuğunu kır, diye cevap vereceğim... O zaman dağılırsın! Sakın kabuğunu kırma; genişlet... ve kendine mal et, kanınla işle ve canlandır. Kabuğun kendi derin olsun...