- ...hüsran içindeyken kendimizi kandırmanın doruklarında olduğumuzu söyleyebiliriz; hüsran tahammül edilemez bir kendinden şüphe etme biçimiymiş, ne istediğimizi ve istediğimiz şeyin mümkün olup olmadığını bilmemeyi kaldıramadığımız ve boşluğu doldurmak için kesin hükümler icat ettiğimiz (boşlukları sağlam kanılarla doldururuz) bir durummuş gibi. Hüsranın kendisi, bizi baştan çıkaracak şeyi icat etemizi gerektiren bir baştan çıkarılma sahnesidir. Nasıl ki kesinlik şüpheciliğe çare değilse tatmin de hüsrana çare olmaz. 19-20
- Hüsranı tespit etmenin önemli olmasının gayet bariz ve hatta mantıklı bir açıklaması var. Hüsran olmadan tatmine ulaşılmaz. Ayırdına varılmamış, ortaya koyulmamış bir hüsrana ne çare bulunur ne de varlığı kabul edilir; bağımlılık daima hüsran bağımlılığıdır. 21
- Esasında kendini tanıma araçlarından yoksun varlıklarız. Psikanalistler kavramak istemediğimiz için kavramadığımızı söylerken bunu kast ederler. Var olan tek fobi kendini bilme fobisidir. Psikanalizin ortaya koyduğu fazlasıyla yerleşik ve tutarlı insan doğası tablosunda görünen odur ki, kim olduğumuz her daim ziyadesiyle gözümüzü korkutur. 38
- Bir ropörtajda Ashbery'ye şirinin neden o kadar zor olduğu sorulduğunda, başkalarıyla konuşurken insanların bir süre sonra ilgilerini yitirdiklerini ama kendinizle konuştuğunuzda sizi dinlemek istediklerini söylemişti. 57
- Aşk söz konusu olduğunda bilgi işe yaramaz; aşkta ortaya çıkan, insanın arzuladığı ama neyi arzuladığı konusunda hiçbir fikrinin olmadığıdır. Ya da belki Proust'un bizi ikna etmek istediği üzere, bu tür bir bilme arzusu içten içe daha maksatlı ve kötücüldür; başkası hakkında farkında olmadan bilmek istediğimiz şey, bizi ona duyduğumuz arzudan kurtaracak şeydir.Bu durumda, birinin girdisini çıktısını bilmemek, ya da kavrayamamak arzunun korunması tasarısının en önemli parçasıdır. Birini tanıma arzusu öngörülen bir heyecanı bastırma,azaltma ve hatta duyulan arzudan kurtulma isteği olabilir. 69
- Freud'un belirttiği gibi, çocuğun anne babasına söylediğiilk başarılı yalan -ebeveynlerinin onun zihnini okuyamadıklarını ve dolayısıyla da alimi mutlak varlıklar olmadıklarını kendine kanıtladığı an- bağımsızlığının ilk ânıysa, aynı zamanda terk edilmişliğiyle de yüzleştiği andır bu. Önünde olasılıkların mahremiyeti açılmış olur. 77
- Çekip gittiğimizde, sanki çok biliyoruzdur: Kalırsak neler olacağı hakkında, bilebileceğimizden çok fazlasını biliyormuşuz gibi davranırız. Kendimizi belli şeylerden kurtarmak adına gelecekle ilgili her şeyi biliyormuş numarası yapmamız gerekir ve bunu kabul etmek illa zulme (mazoşistçe) katlanılmasını öğütlemek değil, seçenekler hakkında farklı şekilde düşünmektir. Bazen, belki de farkına vardığımızdan daha sık, yaşadığımız deneyimlerden ziyade yaşamadığımız deneyimlerle ilgili bilgiye sahipmişiz gibi sürdürürüz hayatımızı. 99
- Tatminin ne olduğunu zaten biliyorken, neye benzediğini nasıl keşfedebilirsiniz ki? 117
- Bir şeye ihanet ettiğinizde kendinizi suçlu hissediyorsanız o şey arzudur; burada söz konusu olan başkasına değil de kendinize ihanet etmenizdir. 122
- (Lacan) Bana öyle geliyor ki bu tarihsel dönemiçinde, ahlakçılar tarafından uyuşturulan ve uyutulan, eğitmenlerce evcilleştirilen, akademisyenler tarafından ihanete uğrayan insan arzusu kendisine kaçacak bir yer bulmuş ya da -Oedipus hikâyesinin gösterdiği gibi- o en üstü kapalı ve kör tutkuya, bilme tutkusuna hapsedilmiştir. Halihazırda at koştıran tutku budur ve henüz son sözünü söylememiştir. 123