??İkinci tarih kongresinde, Profesör Eugene Pittard Avrupa tarihçilerine Atatürk?ün bulduğu büyük Türk hakikatini anlatırken, Fransızca aslından bizzat tercüme ettiğim şu sözleri söylemişti: «Birkaç sene içinde ne neticeler! Arşivlerde ve eski anıtlarda araştırmalar, her tarafta açılan kazı sahaları,, harikulâde güzel buluşlar! Her yerde, Piri Reis gibi meçhul Türk âlimlerine aid ışıklar zuhur ediyor; her yerde, tarihin bildiği eski Anadolu kavimler! arasındaki münasebetlere dair yeni telâkkiler çıkıyor. Sonra, aynı zamanda, Anadolu yaylalarına hâkim tepelerde oturanların atalarını masallaşmış bir maziye kadar irca ederek bize medeniyetlerin tevalilerini ve inenşelerini ifşa eden tarihten önceki devirlere aid keşifler. (...) Bizi bütün bu noktalarda aydınlatan, binlerce yıllar ve asırlar, kavimler ve medeniyetler arasındaki zaruri münasebetleri tesis ederek bütün bu hâdiseler üzerinde bize bilgi veren Türk Tarih Kuruntudur. İşaret etmemiz ve hepimizin alkışlamamız lâzım gelen bir hararetle çaIışan Türk Tarih Kurumu. Çünkü bütünüyle alınırsa Türk tarihi ayni zamanda bizim tarihimizdir. Bu noktada şüphe edilemez.??
Diğer Peyami Safa Sözleri ve Alıntıları
Bir aralık etrafına ve insanların yüzlerine baktı. Tramvayda hiç kimse gülümsemiyordu. Hepsinde yük taşıyan insanların yorgunluğu ve bezginliği var. Tramvay onları bir tarafa götürmese, hepsi oldukları yerde senelerce kalacaklarmış gibi ezik ve bitik, hepsinde bir bedbinlik. En küçük sebeplerle kavgaya bahane arıyorlar.
Ah, insanlar niçin her şeyi anlayamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar tam onun gibi -fakat hiç eksiksiz ve tam- onun gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak. Hayır! İllâ ki zıddiyetler, öfkeler, yanlış anlaşmalar, kıskançlıklar, inatlar, şüpheler, hâkim olmak arzuları...
Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.
Denizde, dalgalar arasında boğulacağını anladıktan sonra hiçbir hareket yapmayarak kendilerini suya salıverenler ve felaketi bir an evvel isteyenler gibi kendimi bırakmıştım. Bir şey ümit etmemenin rahatlığından başka barınacak ruhi bir köşem kalmamıştı.
Artık hiçbir şey tahmin edemiyor, hiçbir şey beklemiyordum.
Uyuyamadım, ağrılarım arttı, fakat ruhi azabıma nispetle çok asil, sade ve saf olan et ıstırabımı o gece sevdim.
Ben belki teselli edilmeye muhtacım, fakat bunu istemiyorum, anladın mı? Ben yalan söylenmesini istemiyorum. Hem bu ne budalaca teselli! Aldandığımı anladıktan sonra daha fazla sıkılmayacak mıyım?
Bazen etrafımızda o kadar esrarlı bir hadise olur ki ince teferruatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh her şeyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
Havuzda yıldızların aksine bakıyoruz; fakat aynı şeyi hissettiğimizden emin olmamak azabı içindeyim.
... ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.
Sadettin Ökten
O. Henry (William Sydney Porter)
Harlan Coben
Jon Krakauer
Jennifer L. Armentrout
Mustafa Balbay
Ahmet Ümit
Afşar Timuçin
Erol Çelik
Çetin Altan