ITALO CALVINO, Yazar-Gazeteci, ITA-1988, TR-1994 ( - AlıntıSöz

ITALO CALVINO, Yazar-Gazeteci, ITA-1988, TR-1994 (3.Baskı-2011), YapıKredi Yayın, Çeviri: Kemal Atakay, 151 sf.
http://www.kitabinomurgasi.com/2014/01/italo-calvino-gelecek-binyil-icin-alti.html

***Italo Calvino'nun Harvard Üniversitesi tarafından resmen aldığı konferanslar dizisi daveti üzerine planladığı ve yeni milenyuma kalmasını isteği 6 değerin (HAFİFLİK, HIZLILIK, KESİNLİK, GÖRÜNÜRLÜK, ÇOKLUK, TUTARLILIK) ilk 5'ini içermektedir (ölümü-1985-nedeniyle Tutarlılık bölümünü yazamamıştır).***

***Bu kitapta SAVUNDUĞUM DEĞERLER, KARŞITLARINDAN DAHA FAZLA ÖNEMLİ DEĞİLDİR ve KARŞITLARIYLA BİRLİKTE ANLAMLIDIR; sadece benim bunlara ilişkin söyleyecek daha çok şeyim olduğu için onları anlatmayı seçtim (I.Calvino)***

1) HAFİFLİK:
-Yunan Mitolojisi'nde Medusa ile bakışan herkes taşa dönüşmektedir; onun yüzüne değil, yalnızca bronz kalkanından yansıyan imgesine bakarak başını kesebilen tek kahraman, PERSEUS'dur. Medusa'nın kanından, Perseus'un bineceği kanatlı at PEGASUS doğar ve TAŞIN AĞIRLIĞI, UÇAN ATIN HAFİFLİĞİNE bürünür. Perseus'un gücü, DOĞRUDAN BAKIŞIN REDDİNDE yatar; ama yaşadığı CANAVARLAR DÜNYASININ GERÇEKLİĞİNİ REDDETMEYEREK YANINDA TAŞIR. Kestiği başı yanında, çuvalda taşıyan Perseus'un kötü düşmanlarını alt etmesi için kesik başı göstermesi yeterli olur. Dinlenmek için durduğu sert zemin yılanlı başa zarar vermesin diye toprağı yaprak ve ince dallar ile yumuşatır ve Medusa'yı onların üzerine koyar. Perseus'un kahramanlığının HAFİFLİĞİ, korkunç ama kırılgan canavara karşı bu hoş KİBARLIKTA yansıtılır. Hatta toprağı beslediği ince dallar MERCANA dönüşerek, ZERAFET ve VAHŞİ ÜRKÜNÇLÜĞÜN yan yanalığının imaları ile yüklenir.

İNSANİ yaşam alanının AĞIRLIĞA MAHKUM edildiğini hissettiğim anlarda, Perseus gibi BİR BAŞKA MEKANA UÇMAK zorunda olduğumu düşünürüm. Kastettiğim, düşlere ve akıldışılığa kaçmak değildir; YAKLAŞIMIMI DEĞİŞTİRMEK, BAŞKA BİR AÇIDAN BAKMAK, BAŞKA BİLME YÖNTEMLERİNE BAŞVURMAKTIR; Edebiyat bana yetmezse, BİLİMDE KAYNAK ARAMAKtır.

Bilimde de HAFİFLİK, DNA'nın iletilerinde, nöronların itkilerinde, kuarklarda, zamanın başlangıcından beri uzayda gezinen nötrinolarda, makinelere can veren bilgisayar yazılımlarında gözlenebilir. İkibin yıl önce, iki büyük şair LUCRETIUS ve OVIDIUS, ağır gibi olan maddenin göze görünmeyen parçacıklardan oluştuğunu ve sabit gibi olan herşeyin sürekli biçim değiştirdiğini şiirleştirmişlerdir. Dünyanın ağırlığını aşan İBNİ RÜŞT, zihni düşünme yetisi ile evrensel düşünceye ulaşan kişi, bedensel ölümü aşmış demektir diyerek düşüncesini sembolize etmiştir.

VAROLUŞSAL işlev olarak EDEBİYAT, YAŞAMIN AĞIRLIĞINA TEPKİ olarak HAFİFLİĞİN ARANIŞIdır. Edebiyatı ise bir BİLGİ ARAYIŞI olarak gören birisi olarak, varoluşsal alanda hareket edebilmem için onu ANTROPOLOJİYE, ETNOLOJİYE, MİTOLOJİYE uzanan bir alan olarak değerlendirme gereği duyarım. Masallardaki, felaket ve hastalıklardan kurtulmak isteyen şamanların, büyücülerin, cadıların UÇARAK başka alemlere gitme HAFİFLİĞİ ile bundan yoksun kalmanın neden olduğu ACILARIN arasındaki bağlantının, antropolojik devamlılığıdır edebiyat. Hepsinde HAFİFLİK, HAREKETLİLİK ve BİLGİ TAŞIMA asli faktörlerdir.

Benim için hafiflik, belirsizliği ve şansa bırakılmışlığı değil, KESİNLİĞİ ve BELİRGİNLİĞİ çağrıştırır. Paul Valéry'nin dediği gibi: KUŞ GİBİ HAFİF OLMALI, TÜY GİBİ DEĞİL.
Franz Kafka'nın Kovalı Şövalye öyküsünde, SAVAŞ SIRASINDA BİR KOVA KÖMÜR BULMAYA ÇIKMAK, öylesine umutsuzca bir arayıştır ki, KOVAYLA SİHİRLİ UÇUŞ şeklinde masallaştırılır. Biz de yeni mileniumdaki arayışlarımızda, KENDİ KOVAMIZLA UÇMALI ve KOVADA KENDİMİZİN KOYDUKLARIMIZDAN FAZLASINI BULMAYI UMMAMALIYIZ.

2) HIZLILIK:
İmparator Charlemagne, ileri yaşında, bir genç kıza aşık olur ve işlerini ihmal etmeye başlar. Kız aniden ölünce, Charlemagne cesedini balsamlatırıp odasına koydurur ve yanından ayrılmayarak tutkusunu sürdürür. Ölüye olan aşkı araştıran başpsikopos, kızın dilinin altında sihirli yüzük bulur; bunun üzerine imparator cesedi gömdürür ve tutkusunu psikoposa yöneltir. Kurtulmak için yüzük Konstanz Gölü'ne atılır. Bu kez imparator göle aşık olur ve yanından ayrılmak istemez.
Bu efsanede birbirine peşpeşe eklenen olağandışı olaylar, AŞK/TUTKU kelimesinin sözel bağlantısı ile birbirlerine bağlanmıştır. Olayların neden-sonuç ilişkisini ise SİHİRLİ YÜZÜK sağlamaktadır. Gerçekte aşkları/tutkuları ile ölümden kaçmaya çalışan ihtiyar kral, gölü seyre dalması ile çaresizliğini izlemeye mahkum edilmiştir. Bu tip halk anlatılarında ve masallarda olaylar, fazlalıklardan arındırılarak, anlatıdaki zamana önem verilmeksizin, HIZLA ve tutumlulukla anlatılır.
Edebiyat anlatımlarının çoğunda fiziksel ve zihinsel HIZIN simgesi AT'tır. Bizi ilgilendiren konu ise fiziksel hız değil, FİZİKSEL HIZ - ZİHİNSEL HIZ İLİŞKİSİ'dir. TARTIŞMAK, yük taşımak değil, KOŞMAK gibidir; bir ARAP ATI tek başına yüz Friesland atından (Hollanda kökenli paçalı-ağır bir at türü) daha hızlı koşar (Galileo).
Buna uygun bir EDEBİ ÜSLUP HIZLILIĞI (kıvraklık, özlü kanıtlama, yaratıcı örnekleme) okuyanın hoşuna gider; çünkü zihne, birçok fikri, eş zamanlıymışçasına sunarak ZİHNİ PEŞİNDEN SÜRÜKLER.

Bu yapılırken, eski bir Latin deyişinde (Festina Lente) ve deyişin yandaki sembolünde (Aldus Manutius'tan) olduğu gibi YAVAŞÇA ACELE EDİLMELİDİR:
ÇAPA ENTELEKTÜEL ÇABANIN GETİRDİĞİ YOĞUNLUĞU/SEBATI, YUNUS ÜSLUBUN HIZINI temsil etmelidir (Erasmus'tan).
Bana göre bunun en büyük ustası JORGE LUIS BORGES'dir.

Derdimi sembolize edecek diğer ikili ise HERMES ve HEFAISTOS mitolojik tanrılarıdır. Haberci Hermes (uyum, hareketlilik, hızlılık)ile topal-demirci Hefaistos (odaklanma, çaba, titizlik), aslında BİRBİRİNDEN AYRILMASI OLANAKSIZ ve BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN iki yaşamsal işlevi temsil ederler.
Gerçekte (hayran olduğum) Hermes'in hareketliliği, (kendisi gibi olduğum) Hefaistos'un bitmek bilmeyen çabalarının eyleme dönüşümüdür.

3) KESİNLİK:
Eski Mısır uygarlığında KESİNLİĞİ, RUHLARIN tartıldığı terazinin kefesinde DARA olarak kullanılan bir TÜY simgeliyordu. Bu hafif tüyün adı, ADALET tanrıçasının adıyla aynıydı: MAAT. Maat'ı gösteren hiyeroglif aynı zamanda UZUNLUK BİRİMİNİ gösteriyordu (G. de Santayana'dan). Kesinliğin önemini bundan daha iyi anlatacak bir simge düşünemiyorum.

Benim için edebiyatta kesinlik şu 3 şey demektir: 1) iyi tanımlanıp-hesaplanmış bir yapıt tasarısı; 2) açık, kesin ve akılda kalıcı görsel imgelerin çağrıştırılması (Leonardo da Vinci çizimlerine benzer); 3) gerek kelime seçiminde, gerek düşüncenin ve imgelemin en ince detaylarını anlatmada olabildiğince kesin bir dil (Francis Ponge'nin yazım diline benzer).

İyi tasarlanmadan yazılan kitaplarla dolu, aynılaştırmaya ve anlamları sulandırmaya yönelmiş bir dil vebasının yaşandığı, kesintisiz ve tutarsız imgelem yağmuru altındaki dünyamıza, KRİSTAL benzeri kesinlik kriterlerini taşıyan bir edebiyat fikriyle karşı koymaya çalışıyorum. Çünkü edebiyat, dilin gerçekten olması gerektiği gibi olduğu bir Vaad Edilmiş Toprak'tır.

4) GÖRÜNÜRLÜK:
İki tür imgelem süreci vardır:
1) SÖZDEN yola çıkıp GÖRSEL imgeye varan süreç
2) GÖRSEL imgeden yola çıkıp SÖZEL anlatıma varan süreç.

İlki, OKUMA sırasında gerçekleşir. ZİHİNSEL SİNEMA olarak adlandırabileceğimiz ikincisi ise, hepimizde her zaman işlevini sürdürmektedir.

ZİHİNDE İMGELEM OLUŞTURABİLMEK, YERİ GÖRSEL OLARAK KURMAKTIR (I. de Loyola); bunu başarabilmek ise YARATICILIKtır (G.Bruno). Nesneyi görmeden zihinde canlandırabilmek ve mevcut zihinsel imgeler arasından bir imgenin öne çıkarılabilmesi, insani bir yetenektir.

Sürekli HAZIR İMGELERİN TUFANI altında BELLEĞİ ÇÖPLÜK GİBİ olan günümüz insanı, bu insani yeteneği yitirme tehdidiyle karşı karşıyadır. Tehlikeye karşı, sadece kendimize uygulayabileceğimiz BİR İMGELEM EĞİTİMİ kuruyorum aklımda; içgörüşümüzü denetlemeye alıştırmak üzere, İMGELERİN, BELİRLİ, AKILDA KALICI, KENDİNE YETERLİ, CANLI ŞEKİLDE NETLİK KAZANMASINI sağlayacak bir eğitim: DUYUMSAL DENEYİMİ, SOYUTLAMA, YOĞUNLAŞTIRMA ve İÇSELLEŞTİRME.

5) ÇOĞULLUK:
İnsan, deneyimlerin, bilgilerin, okumaların, imgelerin birleşimi; yaşam ise herşeyin, akla gelebilecek her şekilde yeniden karıştırılıp, yeniden düzenlendiği bir ansiklopedi, bir kitaplık, bir nesneler envanteri, bir üsluplar dizisidir.

Çoğulluklar dünyasında biçimler sürekli değişken (Ovidius), biz ise bütün şeylerin ortak doğasıyla özdeşiz (Lucretius).

DÜNYA, İÇİNDEKİ HER SİSTEMİN ÖTEKİ SİSTEMLERİ BELİRLEDİĞİ ve ONLAR TARAFINDAN BELİRLENDİĞİ bir SİSTEMLER SİTEMİdir (C.E.Gadda'dan).

Bugün artık kitaplar, ÇOĞUL YORUM YÖNTEMLERİNİN, DÜŞÜNCE TARZLARININ, ANLATIM BİÇİMLERİNİN BİR ARAYA GELMESİ ve ÇATIŞMASINDAN doğmaktadır; HAKİKATİN GÜVENCESİ, DİLLERİN ÇOĞULLUĞUDUR.

*Belki de dünyada ilk kez, BÜTÜN ÖYKÜLERİN TÜKENMEKTE OLDUĞUNU söyleyen bir yazar var karşınızda; tükenmekte olsalar da, anlatacak çok az şey kalsa da ÖYKÜLER ANLATMAYA DEVAM EDECEĞİZ (I.Calvino).*

Diğer Italo Calvino Sözleri ve Alıntıları