Zifirî karanlık ve dondurucu soğuk altında akşam yemeklerini yiyen Türk askerlerini görünce iradem dışında olarak, tarihin kahramanlık şiirlerini yazan Türk askerlerini düşünmüştüm. Hepsinde kim bilir ne acılara katlanılmıştı. Ama bu kadar boşuna be hamakat eseri, tedbirsizlik neticesi olan sıkıntı çekilmemişti. Fakat Türk milleti sapasağlam duruyordu. Türk milleti, işte şu karanlıkta sessizce yoksul karavanalarını yiyen, yüzleri gözükmeyen, şikayet etmeyen, katlanan, dayanan meçhul askerlerden ibaretti. O sırada, kendi çaplarında birer Samuray hayatı yaşayan iki lise öğretmeni, su dolu kovalarla eve dönüp ışığı yaktıkları zaman, ikisinin de gözleri yaşlıydı ve hayatlarının en dinç yıllarında bulundukları halde yorgun ve bitkindiler. Onları kovalardaki su değil, karanlıktaki meçhul askerlerin şikayetsiz sefaleti çökertmişti.
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."