Taçlı aşkın bir kıskançlıktan ibaret olduğunu söyledi;üç görünümü olan bir kıskançlık. Bunlardan birincisinin halka dönük, ikincisinin aşıka dönük, üçüncüsünün de maşuka dönük olarak ortaya çıktığını anlattı. Halk, aşıkı aşk yüzünden kınayıp dışladığı vakit aslında onu kıskandığı için bunu yapıyormuş.Aşık, sevgiliyi herkesten ve özellikle de rakiplerinden saklamayıp kolluyormuş ki bu, sevgiliyi onlardan kıskandığını göstermesine yarıyormuş. Sevgili, aşkından öyle fedakarlıklar istermiş ki aşık dönüp kendine bakamasın ve yalnızca sevgili için olsun. Yani sevgili aşıkı bizzat aşkın kendinden kıskanırmış ki aşk işinde şerik ve ortak olmasın. Onun bu cümleleri benim aklıma başka yorumlar da getirdi. Sözgelimi kıskançlıkların tamamı dünya varlıklarını dışlıyor, aşk gelince dünya sevgisi kayboluyordu. Yahut aşk işinde dünya yalnızca bir rakip konumunda oluyor ve aşıkı yolundan alıkoyuyordu.Aşkın gücü sevilen ile seven arasındaki birleşmeden geliyordu. Birleşen şeyler iki sevgili gibi birbirine denk veya sevilen sevenden üstte ise bu noktada aşık kendini maşuka adamış oluyo, aşık ile maşuk ayrımı ortadan kalkıyor ve aşık vuslattan da, hicrandan da aynı lezzeti alabiliyordu.Böylece aşk, ayrılığı da, vuslatı da ortadan kaldırmış oluyor, seven sevileni ta içinde buluyordu. Kişinin bir isimle yaşaması gibi birşeydi bu. Kişi her nereye gitse isminide birlikte götürdüğüne göre iaminin ayrılık acısını cekmeside imkan ötesinde kalıyordu. Vuslat ayrılığın, ayrılık da vuslatın kendisi olunca seven İle sevilen aynileşiyorlardı. Aşk yolunda olmak veya olmamak, bulmak veya yitirmek, azık veya azıksızlık, nasip veya nasipsizlik ortadan kalkıyor veya olmak olmamaya, yitirmek bulmaya, azıksızlık azığa, nasipsizlik de nasibe dönüşüyordu.
Diğer İskender Pala Sözleri ve Alıntıları
- "Bir şeyi çok umut etmek, umuda köle olmaktır."
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına sevda denir, siyaha çalan rengi yüzünden ona sevda derler. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa parçaları bütün vücuda dağılır.
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- "Ey yolcu, sevgiye yürü,ta ki hakikate eresin!"
- Sebep neydi, bütün varlığımın kendisiyle ayakta durduğunu bildiğim, hayatımın en değerli parçasıyla bir göz yumup açıncaya kadar neden ayrılıvermiştik?
- Hatıraları unutmak olanaksızsa; hatıralarda unutulmak kader olur.
- Ecel geldiğinde terk edecek ne kadar az şey var ise "Lebbeyk" diyerek ölüme o derece çok kucak açılabilir.
Varlığınız çoğaldığı oranda onu hayır yolunda azaltınız ki yolculuklarınız kolay olsun!...
Çokluğun derdi elbet çok olur; yokluk kapısında nefis de yok olur.
Yunus ne güzel söylemiş: "Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı" - Her şey zıddıyla kaimdir, o halde varlık da elbette yoklukla ölçülecektir.
Varlık çoğaldıkça burada keder, ötede sorgu çoğalacak; varlıktan geçtikçe keder de sual de yok olacaktır.
Fuzulî Mecnun'u Hakk'a erdirirken ona şöyle dedirtir:
Kurtar beni ıztırâb-ı gâmdan
Ver müjde vücûduma ademden
--------------------------
Gerçek mutluluk için arada sırada kederlenmek, hayatın hasılatını toplamak adına zaman zaman azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak...
Ezel ile ebed arasında nefis ile ruhun, günah ile sevabın amansız mücadelesi...
İşte yolcunun asıl kimliğini oluşturan, hayat kütüğüne ne sıfatla kaydolunacağını gösteren mihenk... - Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder. Bilmemeyi bilmekle, bildiğini bilmemek aynı değildir. Kurtulanlar, bilmediğini bilenlerle bildiğini bilmeyenlerdir. Onlar birbirini bilir, birbirinden bilir, birbiriyle bilir. Ben dahi bildim, çünkü aşk işinde âşıkın mâşuka vuslatı cümle âşıklara âşikâr olur.