Taktiklerden biri, hayvanlar vücut ağırlıklarının %80'ine düşene kadar onları gıdasız bırakmaktı. Bu teknik, fareler ve güvercinlerde yiyeceğe yönelik deneylerdeki motivasyonu artırır. Ancak maymunlarda pek netice vermemişti. Hatta maymunlar öyle aksi ve yiyecek saplantılı bir hal almışlardı ki, önlerindeki işe hiç mi hiç dikkatlerini vermemişlerdi. Primatların bir şeyi iyi yapabilmeleri için ondan zevk almaları gerekir. Fare psikologlarının hoyrat işlemleri merkezde gerilim yaratmış, hatta endişelenen personel hayvanları gizliden gizliye beslemişti. Araştırmacılar, müdüre, bu şempanzelerin hiç de abartıldıkları kadar zeki olmadığından yakındığında, müdürün tepesi atmış ve onlara aptal hayvan olmadığını, kifayetsiz deney erbabı olduğunu hatırlatmıştı. Cidden öyledir. Maymun zekasını kavrayabilmenin yegane yolu, zihinsel ve duygusal olarak ilgilerini çekecek deneyler tasarlamaktır. İçinde yiyecek gizlenmiş üç-beş fincan hiç mi hiç ilgilerini çekmez. Onlar için önemli olan yakın oldukları bireylerin de içinde yer aldığı sosyal durumlardır. Bir yavruyu saldırıdan kurtarmak, bir rakibi mat etmek, patronla çatışmadan kaçınmak, karşı cinsten biriyle sıvışmak, maymunların çözmeyi sevdiği türden sorunlardır. (...) San Diego Hayvanat Bahçesi'nin eski bonobo alanının önündeki iki metrelik hendeğin suyu, temizlenmek için boşaltılmıştı. Hendeği temizleyip maymunları bıraktıktan sonra bakıcılar suyu açmaya gitmişlerdi. Tam o sırada yaşlı bir erkek olan Kakowet, bağırıp kollarını heyecanla sallayarak pencerelerinin önüne geldi. Yıllardır orada olduğu için temizlik rutinini biliyordu. Meğer bir sürü genç bonobo kuru hendeğe girmiş ve çıkamıyorlarmış. Bakıcılar onlara merdiven uzattı. En küçüğü dışında hepsi dışarı çıktılar. Onu da Kakowet bizzat çıkardı. (...) Arnhem Hayvanat Bahçesi'nde bir kış, salonu temizledikten sonra, daha maymunları içeri bırakmadan, bakıcılar alandaki bütün lastikleri yıkamış ve tırmanma iskelesinden uzanan yatay bir direğe dizmişlerdi. Krom, içinde hala su olan bir lastikle ilgileniyordu. Maalesef bu lastik sıranın sonundaydı ve önünde altı-yedi tane ağır lastik diziliydi. Krom kendi istediğini epey bir çekiştirse de direğin üzerinden alamadı. Lastiği geriye doğru itti ama orada da iskeleye dayandığı için o taraftan da çıkaramadı. On dakikadan daha uzun bir süre bu sorunla uğraştı. Bu gayretini sadece, küçüklükten beri baktığı yedi yaşındaki Jackie fark etmişti. Krom pes edip uzaklaştıktan hemen sonra Jackie olay yerine geldi. Hiç tereddüt etmeden lastikleri tek tek direkten çıkardı, aklı başında her şempanzenin yapacağı gibi en baştakinden başlayıp sırayla giderek. Son lastiğe geldiğinde, içindeki su dökülmesin diye dikkatle çıkardı ve dosdoğru teyzesine götürüp önüne bıraktı. Krom bu hediyeyi tezahüratta bulunmadan kabul etti. Jackie yanından uzaklaşırken suyu avuçlamaya başlamıştı bile.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım.
Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
"Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?
Orhan Duru
Jose Saramago
Mustafa Kemal Atatürk
Jack Canfield
Naşide Gökbudak
John Fante
Beyazıt Akman
Emile Zola
George R. R. Martin
Thomas Bernhard