Sonra birdenbire bu dümdüz beyazlığın üzerinde, yerden birisinin kalktığı görüldü.Elinde yerden kaldırılmış gönderi kurt başlı bir tuğ vardı.Yarasından kanlar akan bu hayalet Kür Şad'dı. Bir eliyle tuğu yükseltirken, öteki eliyle dumanı alan bir işaret yaparak kalkın! diye haykırdı.Kırk şehit birden kalktılar. Kür Şad eliyle ileride bir yeri gösterdi.oraya! diye gürledi.Gösterdiği yer Tanrı Dağı idi.Tepesinde ataların ruhları dolaşıyordu. Kırk bir şehidin ruhu bir fırtına gibi, bir musiki gibi, bir ışık gibi akarak Tanrı Dağına yürümeye başladılar.Onları orada, başlarında Alp Er Tunga olan atalar kafilesi bekliyordu. Bu kırk bir şehidin çevresini bir anda yüzbinlerce başka,şehitler sardı. Tanrının huzurunda başlayan bu en muhteşem geçit resmi büyük,sonsuz boşluğu sararken birdenbire bir türkü; azametli,ürpertici, tanrısal bir türkü kainatı titretti: Delinse yer; çökse gök,yansa,kül olsa dört yan Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan. Yıldırımdan,tipiden,kasırgadan yılmayan; Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz! Bu türkü hala göklerde çınlıyor. Kür Şad ve kırk arkadaşı, ay kızıl bayrağı bekleyerek hala ufukları gözlüyor...
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."