Senin yüzünü görmedikten sonra tut ki yüzlerce dünya görmüşüm; ne çıkar? Senin sözün olmadıktan, senden bahsedilmedikten sonra tut ki sırrın da sırrını duymuşum; ne faydası var? Seni ne Âdem rüyasında gördü, ne soyu-sopu; güzelliğini kimlere sorayım, tut ki herkese sormuşum, kim anlatacak? A gözlülerden bile gizli olan, seninle buluşamadıktan sonra tut ki cennette ebediyim, hurilerle eşim, devlet yâr olmuş bana; ne anlarım bunlardan? Her an, senin şekerler gibi tatlı öfkeni görmedikten, ballar gibi tatlı nâzını çekmedikten sonra tut ki mana padişahlarına bile nazlanmışım, onlar bile nâzımı çekiyorlar; ne fayda? Ayrılık bulutu senin ay yüzünü örttükten sonra o bulut, tut ki başıma inciler, mücevherler yağdırmış, ne kârım var? Sarhoşlara mum da senin yüzün, sevgili de; yüzünü görmedikten sonra her yan, yüzbinlerce şarap küpüğüyle dolmuş, ne çıkar bundan? Hızır, ben yokken senin yüzünü görürse eyvahlar olsun bana; fakat yüzünü görmezse tut ki her an âbıhayat içiyor; ne faydası var? Şu aşağılık büyücü karı, şu dünya, mademki yokolup gidecek bir gün; tahtını, bahtını, dünya hazinelerini bana bağışlamışlar say; ne olur ki yani? Tâ önüne ön olmıyan demde gerçeklerin canları, senin yoluna dökülüp saçılmış; yüzünü görmedikten sonra tut ki bu saçları ben toplamışım; elime ne geçer ki? Şu can Mısır'ımın azizi, senin yüzünü görmedikten sonra tut ki iki günde bir şeker dudaklı bir Yûsuf satınalmış; ne çıkar bundan? Derdimden, çakmak taşıyla demirden her an, bir kıvılcım çakıp durmada; o kıvılcım çakmazsa gök gürlemiş şimşek çakmış bana ne? O deli-divaneyi bir gececik şu zincire konuk et; senin saçlarına sarılmaz, onları dağıtmazsa tut ki kendisi darmadağan olmuş; ne işe yarar? Senin aşkın yüzünden bütün dünya, kötülüğümü söylese pervâm yok; tut ki bir gerçek hakkında binlerce yalan söylenmiş, bir doğruya yüzlerce iftira edilmiş; nolur yâni? Ayrılığınla iki dünyada da en mazlûm biri varsa o da benim; artık zâlim, tut ki seni mazlûmundan feryat ediyor varsın etsin. A Tebrizli Şems, mahallenin köpeklerinden söz açmazsam tut ki dünyadaki arslanları övmüşüm, ne çıkar bundan? Hz. Mevlâna Divân-ı Kebir - c. III, s. 447. K.B. yayınları
Diğer Mevlana Celaleddin Rumi Sözleri ve Alıntıları
- A Müslümanlar, a Müslümanlar, gönlünüzü koruyun; çevremden çekilin; ne bakın bana, ne gönlümü almaya çalışın.
- Hasta bir doğana benziyorum; hastalıktan yeryüzünde kalmışım; ne yerdekilerle aynı cinstenim, ne de uçmama imkân var.
- Bilginler ne oldu, yazarlar ne oldu? Şu dîvan da artık bir tek cesur insan bile bulamazsın. Ah; ne kadar da unutkandır şu sayıca üstün olan topluluk; bilginlerinin şöylece bir duruşu bile yoktur. Utan artık! Barış ehliyle uzlaş; savaştan vazgeç, kadehi al eline.
- Güneş doğdu, bu halk neden uyuyakalmış? Can, gündüze, göz, nura âşık değil mi ki? Uyuyan kişi, sağa-sola döndü, hareket etti mi uykusu dağılır gider. Aşağılık kişi uyuyunca aşağılıklığını hatırına bile getirmediği için uyanmak istemez. YâSîn sûresinin sonlarındaki "Bu, ancak bir bağrıştan ibaret" âyetini oku; aşağılık kişi de bir bağırışta kibir uykusundan uyanır.
- Delinin elinden silahını al da, adalet ve barış senden razı olsun. Savaşların asılları barışlardır. Bırakın savaşı, gönlüm barıştan bile ürkmektedir. Düşmanlık edebileceğin nefsin ile savaş ki; onu esir alman mümkün olsun. İnsanların savaşları, çocukların kavgalarına benzer; hepsi anlamsız ve saçmadır. İnsanlar barış için uğraşır, ancak rahata ulaşmanın yolu da ayağa kalkmakla başlar. Neden diriye düşmanız. Madem ölümden sonra barış yapacaksın, neden ömür boyu senin üzüntünle sıkıntı içindeyiz.
- Nerde bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: Kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de, tertemiz kokan bir kul gördünüz mü, ay parçası bir yüzü var, baştanbaşa fitne. Savaş vakti tez gider, de , tellal, barış vakti uysal olur, de. Nerde bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: İnce boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü, tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü? Sırtında bir al kaftan taşıyor. Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de , tellal, Çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de. Nerede bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: Onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de, onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı? İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki, söyle, verdim canımı ona gitti, telal, verdim ona gitti.
- Oraya gitme dedim sana, seni belâlara uğratırlar dedim, dedim ayaklarını bağlarlar. Gidersen dedim nerden kurtaracaklar seni, orda tuzaklar içinde tuzaklar var. Dedim orda ne idüğü belirsiz kişiler bir sürü ipe sapa gelmez laf ederler. Dedim bir lokma gibi kapıverirler seni, atarlar ciğer gibi çorbalarının içine, gözyaşına bakmazlar. Dedim hamur yoğurur gibi yoğururlar seni, havaya uçururlar dedim dağ olsan. Çekerler dedim derinin içinden pamuk çeker gibi. Hayale dönersin dedim sonra, yönsüz hale gelirsin dedim sonra. O aşağılık herifler hayvan gibi ot yerler dedim, bir ele geçirdiler mi dedim ananı bellerler. Oraya gitme dedim, oraya gitme dedim sana.
- Göz gamın ne olduğunu bilseydi, gökyüzü bu ayrılığı çekseydi, padişah bu acıyı duysaydı; göz gece demez gündüz demez ağlardı, gökler yıldızlara, güneşle, ayla gece demez gündüz demez ağlardı. padişah bakardı ününe, tacına, tahtına, tolgasına, kemerine, gece demez gündüz demez ağlardı. Gül bahçesi güzün geleceğini duysaydı, uçan kuş avlanacağını bilseydi, gerdek gecesi bu özlemi görseydi; gül bahçesi hem güle hem dala ağlardı, uçan kuş uçmaktan vazgeçer ağlardı, gerdek gecesi öpüşmeye, sarılmaya ağlardı. Zaloğlu bu zülmü görseydi, ecel bu çığlığı duysaydı, cellâdın yüreği olsaydı; Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı, ecel bakardı kendine ağlardı, cellât, yüreği taş olsa, ağlardı. Kumru, başına geleceği duysaydı, tabut, içine gireni bilseydi, hayvanlarda bir parça akıl olsaydı; kumru selviden ayrılır ağlardı, tabut omuzda giderken ağlardı öküzler, beygirler, kediler ağlardı. Ölüm acılarını gördü tatlı can, koyuldu işte böyle ağlamaya. Olanlar oldu, gitti dostum benim. şu dünya bir altüst olsa, aülasa yeri var. öylesine topraklar altında kalmışım
- N E V A K İ T T T O L A C A K N E V A K İ T T O L A C A K N E V A K İ T O L A C A K N E V A K İ T ... Ş A R A P P P O L A C A K Ş A R A P P O L A C A K Ş A R A P O L A C A K Ş A R A P... B E N N N O L A C A Ğ I M B E N N O L A C A Ğ I M B E N O L A C A Ğ I M B E N... O O O L A C A K O O L A C A K O L A C A K O...
- Nerde bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de, tertemiz kokan bir kul gördünüz mü, ay parçası bir yüzü var, baştanbaşa fitne. Savaş vakti tez gider, de, tellal, barış vakti uysal olur, de. Nerde bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: ince boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü, tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü? sırtında bir al kaftan taşıyor. Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de, tellal, çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de. Nerede bir topluluk görürsen, tellal, hiç durma, bağır: onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de, onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı? İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki, söyle, verdim canımı ona gitti, tellal, verdim ona gitti.