Primatlardaki uzlaşmaya dair, kendi türümüze göre çok daha fazla şey bildiğimizi söyleyerek dinleyicilerime serzenişte bulunmuştum. Şimdi de durum farklı değil. Psikologlar, kabadayılık gibi, anormal ya da sorunlu davranışlara odaklanma eğiliminde, bu yüzden de çatışmanın azaltılması ya da giderilmesinin kendiliğinden, normal yolları üzerine hayret verici ölçüde az şey biliyoruz. Odadaki bilimcilerden biri, bu acıklı durumu savunurken, insan uzlaşmasının, eğitim ve kültürden etkilendiği için, maymunlara nazaran çok daha karmaşık olduğunu öne sürdü. Diğer primatlarda bunun sadece içgüdü olduğunu söyledi. O içgüdü kelimesi zihnimde yer etti. Doğuştan gelme, saf davranış diye bir şeyi bulmak imkansız olduğundan, artık bu kelimenin ne manaya geldiğini pek bilemiyorum. İnsanlar gibi diğer primatlar da ağır gelişir; sosyal dokusu da dahil, içinde bulundukIarı ortamdan etkilenebilecekleri uzun yıllar vardır önlerinde. Aslında primatların birbirlerinden türlü davranış ve beceriler edindiğini, bu yüzden de aynı türün farklı gruplarının çok farklı davranabildiğini biliyoruz. Primatologların, kültürel çeşitlilik lafını daha sık etmeye başlamasına şaşmamalı. Bu çeşitliliğin çoğu, alet kullanımı ve yeme alışkanlıklarıyla ilgilidir; şempanzelerin taşla fındık kırması ya da Japon şebeklerinin okyanusta patates yıkaması gibi. Ama sosyal kültür de başlı başına bir olasılıktır. (...) Psikologlarla yaptığım tartışma bende bir fikir uyandırdı. İki farklı makak türünün yavrularını beş ay boyunca bir araya getirdim. Kavgacı rhesus şebekleri, çok daha hoşgörülü ve rahat kısakuyruk şebekleriyle aynı yere kondu. Kavgadan sonra, kısakuyruk şebekleri kıç tutma töreni tabir edilen bir hareketle birbirlerinin kalçalarını tutarak uzlaşır. Şaşırtıcı bir biçimde rhesus şebekleri ilk başta çok korktular. Kısakuyruklar hem onlardan biraz daha büyüktü, hem de nazik mizaçiarı altında bir sertlik sezmiş olmalılardı. Rhesuslar ürkek bir öbek halinde odanın tavanında asılı dururken, kısakuyruklar sükunetle yeni ortamlarını incelediler. Birkaç dakika sonra, halen aynı rahatsız konumda duran bir-iki rhesus, sert homurtularla kısakuyrukları tehdit etmeye kalkıştı. Bu bir sınavsa, onları bir sürpriz bekliyordu. Baskın bir rhesus şebeği bu meydan okumaya büyük bir kararlılıkla karşılık vereceği halde, kısakuyruklar hiç oralı olmadı. Kafalarını kaldırıp bakmadılar bile. Rhesus şebekleri, ilk olarak, konumlarını sürekli ilan etme ihtiyacı duymayan baskın türdeşleriyle birlikteydi. Araştırma esnasında, rhesuslar bu dersi binlerce kez tekrar tekrar öğrendiler ve nazik diktatörleriyle sık sık uzlaşmaya gittiler. Fiziksel saldırganlık çok nadirdi ve atmosfer rahattı. Beş ayın sonunda, yavrular birlikte oynuyor, birbirini tımar ediyor ve karışık gruplar halinde uyuyorlardı. Daha önemlisi, rhesus şebekleri, daha hoşgörülü grup arkadaşlarıyla boy ölçüşecek bir barışma becerisi geliştirmişti. Deneyin sonunda türleri ayırdığımızda, rhesus şebekleri kavgalardan sonra, kendi türlerine nazaran üç kat daha fazla dostça birleşme ve tımar etme eğilimi göstermeye devam etti. Aramızda espri yaparak, Yeni, Geliştirilmiş rhesus şebekleri diyorduk onlara. Bu deney, barışmanın bir içgüdüden ziyade edinilen bir sosyal beceri olduğunu gösterdi. Sosyal kültürün bir parçasıydı.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?