Onu en çok şaşırtan şey Katyuşa' nın durumundan utanç duymamasıydı. Mahkum olarak değil, bundan utanıyordu, elbette; yalnız, fahişe olmak ona hiç etki yapmıyordu. Üstelik, bundan gurur duyuyor gibi de bir hali vardı. Başka türlü de olamazdı zaten. Herkes yaşayabilmek için yaptığı işin önemli, iyi bir iş olduğunu düşünmek zorunda kalırdı. Bu yüzden, insan kendisi için, ne durumda olursan olsun,işini önemli, iyi kılacak bir hayat görüşü yaratırdı. Genellikle bir hırsızın, bir katilin, bir casusun, bir fahişenin, mesleğinin, işinin kötü olduğunu düşünerek bu durumdan utanç duyduğu sanılır. Bunun tam tersi doğrudur. Kaderin, ya da günahkar yaşayışlarının böyle bir duruma getirdiği insanlar, durumlarının ne denli kötü olduğu gerçeğini görebilseler bile, yaşayışlarını bu durumlarını iyi, kabule değer bir tutumla düzenlerler, bu hayat görüşlerini sürdürmek üzere de kendi görüşlerini paylaşan kimselerden bir çevre edinirler, bu çevrede kendi yerlerini bulurlar. Ustalıklarıyla övünen hırsızları, sefaletlerini savunan fahişeleri, zulümleriyle gurur duyan katilleri görmek bizi şaşırtır. Oysa bu şaşkınlığımız ancak bu insanların yaşadığı çevrenin, atmosferin sınırlı olmasından, bizim bu sınırın dışında kalmamızdandır. Aynı olayı, örneğin, elindeki senetlerle övünen zenginlerde bir çeşit hırsızlık gösterisi, zaferlerinden gurur duyan bir ordu kumandanında bir cinayet gösterisi, yüksek mevkilerde bulunan, kudretleriyle ortalığı kasıp kavuran kişilerde şiddet gösterisi olarak göremez miyiz? Bu insanların bu yaşayışlarını sefil, kötü olarak görmemiz onların dışındaki çevrenin çok büyük olması, bizim de bu çevreye ait bulunmamamızdandır. (Sf: 136, 137 - Altın Kalem Yay. - 1970 Baskısı - Rasin Tınaz çev.)
Diğer Lev Nikolayeviç Tolstoy Sözleri ve Alıntıları
- Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
- Bazıları hiçbir şeye inanmıyorlar ve bununla gurur duyuyorlar. Diğerleri, kendi menfaatlerine olan ve kitlelere iman görüntüsü altında inanmaya ikna ettikleri şeylere inanır görünüyorlar. Geriye kalan büyük çoğunluk ise kendilerine uygulanan hipnotizmayı iman olarak kabul ediyorlar ve inançsız yöneticiler ve ikna edicilerin kendilerinden istediği her şeye köle gibi itaat ediyorlar.
- İnsan, bir hayvanın can çekiştiğini görünce ürperti duyar. Kendisi -kendi öz varlığı- gözlerinin önünde ölüyormuş, var olmaktan çıkıyormuş gibi gelir.
Ya bu can çekişen, hayvan değil de insansa hemde sevdiği , üzerine titrediği biriyse, o zaman yaşamının sona ermesinden dolayı duyulan ürpertiye üstelik, onun üstünde, ruhu yaralanır, parçalanır. Bu yara vücuttaki bir yara gibi kimi zaman öldürür, kimi zaman iyi olur, ama yinede acır, dokununca acıtacak şeylerden kaçınır. - "Çok öğrenmek isteyen kişinin, çok acı çekmesi gerekir."
- Çünkü, eğer hayat saçmaysa ve ben de akıllı şeyleri çok seviyorsam, o zaman hayatı yok etmeliyiz.
- "Adın nedir senin?" diye soruyorlar. Bir adım olduğunu sanıyorlar. Oysa yoktur adım. Hepsini attım; ne adım vardır, ne yurdum. Ben varım yalnız. "Adın nedir?" İnsan. "Kaç yaşındasın?" Saymadım. İstesem de sayamazdım zaten. Her zaman vardım, her zaman da var olacağım çünkü.
- Ölümü herkeste, yakında kokacak bu cesedi ortadan kaldırmak zorunluluğunun verdiği telaşın can sıkıntısından başka bir duygu uyandırmamıştı.
- "Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama yine de hayattan bir şeyler bekliyordum."
- Üstesinden gelebilirsen arzumun bu dünyada, bu, Tanrı katında bir başarı olur anca. Lakin beceremezsem bunu, yinede zevkle yerine getiririm bu arzumu.
- İnsan anne ve babasız yaşayabilir , fakat Allah olmadan yaşayamaz . / SYF:32