Namaz müspet aksiyoniyle bilinir; yani kılındığı görülmekle... Kılınmazken kılınmadığı belli değil... Oruç ise bunun aksidir. Menfi aksiyoniyle anlaşılır; yani tutulmadığı surata çarpılmakla... Tutulurken de tutulduğu belli değil... Öyleyse namaz kılmayan bir adamın edasında ona hakaret göziyle baktığına dair bir alâmet yoktur; oruç tutmadığını surata çarpan birinin tavrındaysa, dine saygısızlık açık... Bu yüzdendir ki, Şâfi fıkhında, halk içinde oruç yiyenlerin cezası müthiştir. Dine sövmenin cezası neyse o...
Şu halde oruç tutamayan biri, suçunu yalnız bu kadar bırakmadığı için, tutmamak fiilini mutlaka gözlerden kaçıracak ve Allah uğrunda aç ve susuz kalanların yüzüne sigara dumanı üflemenin veya huzurlarında ağız şapırdatmanın Allah ile alay etmeye kadar varan şenaatinden uzak kalacaktır.
Bu inceliği vaktiyle ApostoPlar, Mığırdıç'lar, Mişn'lar bile idrak eder ve Ramazanda, Müslümanların karşısında sigara içmezler, şunu bunu atıştırmazlardı.
Bugün ise lâiklik dine hakaret mânasında alındığı için, her biri, doğumunda nüfus kâğıdının ve ölümünde musalla taşının sahte Müslümanları, oruç yeme fiilini şahıslarına inhisar ettirmek yerine cemiyet meydanına intikal ettirmekle, tavır ve eda halinde Müslümanlığa sövmüş oluyorlar ve hareketlerinin mânasını idrakten âciz, bir gaflete düşmüş, daha doğrusu düşürülmüş bulunuyorlar.
Eğer Batının lâik memleketlerinde bizim orucumuz tarzında bir ibadet şekli olsaydı, bütün bir milletin mukaddesatına karşı böyle bir lezit tavrı karşısında ne gibi bir tepkiye yol açılacağı görülürdü. Ne çare ki, Batılılığı, onun kendi dinine muhabbeti değil de, İslâmiyetten nefreti şeklinde ele alanlar, şuuraltı bir davranışla, efendilerine sadakatlerini bu türlü göstermek sevdasındadırlar.
Halbuki Batıyı bu mevzuda konuşturmak mümkün olsa, alacakları cevap şudur:
?Ben İslâmiyetten değil, sizin gibi Avrupalıya yakınlığı ancak alafranga hela küvetlerinde gerçekleşen eşşek hürriyetiyle hür, kazurat yaratıklardan nefret ediyorum.
Diğer Necip Fazıl Kısakürek Sözleri ve Alıntıları
- Arzu ölür mü?
Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez. - Kadere inanıyor muyum, onu siz keşfedin! Fakat hayatın gizli bir şuuru olduğuna inanmak istiyorum. Öyle bir şuur ki, kendisini, yok gösterecek kadar gizleyebilmiştir. Ben hadiseleri çok girift bulan bir insanım.
- "Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim;
Görevi olmasaydı sol elimi keserdim..." - Dilimize, kılık ve tabiiyet değiştirerek girmiş, yani hançere dehamıza uymuş ve öz kaynağı ile alâkasını kesmiş her ecnebi kelimenin, aslî maddesi kime ait olursa olsun, o kelime, öz, halis, saf Türkçedir.
İkinci şekle, yani kılık ve tabiiyet değiştirmeyen, hançere hususiyetimize uymayan ve kaynağı ile ilişiğini muhafaza eden kelimelere gelince; bu tarzda kelimeleri kullanmak imkânından bahseden her kim olursa olsun, Türk nüfus kütüğünden silinmesini gerektirecek kadar büyük bir suç işliyor demektir. - ? Bu dünya bir kuyu,havasız çömlek
DARALIYORUM.
Kelime manayı boğan bir gömlek
PARALIYORUM...
Allah ismi varken lügat ne demek
KARALIYORUM
Kapımı,buyursun diye o melek aralıyorum.. - Hiçbir seye yanmazdım, bu kadar gülünç olmasaydım.
- Bir azap ki, kul olduğum için çekiyorum, çekmemek için Allah olmak lâzım.
- Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim.Bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. Ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben. Bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsini bırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. Her seş benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! Aklım bana kalsın! Aklım!..
- Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim.Bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. Ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben. Bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsini bırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. Her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! Aklım bana kalsın! Aklım!..
- Şüphe mi dediniz? Bu bana göklerin cezası. Bir aralık öyle sandım ki gözlerime akrep kuyruğu gibi sivri bir mil sokuldu. Zehirden bir damla akıtıldı. Bir de baktım ki hiç bir şey eski heyetinde değil. Bir de baktım ki eskiye ait her şey yanlış. Ana, baba, dost, kadın hakkında bildiklerim yanlış. Su yüzüne çıkan bir leş sırtı gibi bambaşka bir dünya, bambaşka iklimleri, bambaşka insanlarıyla dünyamın yerini aldı. Bir de baktım ki her şey, yeniden muayeneye, yeniden tahkike muhtaç! Doğrusu bu muydu? Ne bileyim? Soğan gibi iç içe, gömlek üstüne gömlek giyinmiş sayısız dünyalar görüyorum. Hangisi doğru? Ne bileyim? Tek bir şey mi doğru! Bana bu dünyayı, bu deliler dünyasını bir doğru emniyeti içinde gösteren ceza, göklerin cezası.