NAHİD SIRRI ÖRİK (1895-1960), Yazar, Çevirmen - AlıntıSöz

NAHİD SIRRI ÖRİK (1895-1960), Yazar, Çevirmen (GS Lisesi ve Hukuk Fak. terk), Oğlak Yayın (8.Baskı), 265 sf.
http://www.kitabinomurgasi.com/2015/04/sultan-hamid-duserken-nahid-srr-orik.html
*II.Abdülhamid (1842-1918) 1876-1909 yılları arasında 33 yıl hüküm sürmüştür.

-(II.Abdülhamid) Doksan üçte (93 Harbi-1877) felaketler ve zorluklar birbirini takip edince MECLİSİ DERHAL DAĞITMIŞ, büyük Fransız İhtilali'nin kral kellesi koparan mebusları gibi konuşmaya yeltenenleri çil yavrusu gibi dağıtmıştı. Fakat o zaman yaşı 35'e varmamış olan genç bir adamdı. Şimdi ise 32 SENELİK BİR SALTANATIN binbir gailesi ve en bu son yıllarda geçirdiği ağır hastalık tesiri yüzünden kendisini çok yorulmuş, YIPRANMIŞ, çökmüş hissediyordu.

-Zaten hemen hiçbir küçük odası bulunmayan YALININ (Rumelihisarı'nda) en büyük odalarından birine girmişlerdi ve taht gibi yüksekte durmakta olup üç geniş basamak merdivenle çıkılan geniş karyola ile onun sağında duran koltuk müstesna, pencereler boyunca devam eden sedirleri, şal kaplı yastıkları ve duvarlardaki ayet ve hadis yazılarıyla buranın o derece ESKİ ZAMANLARA MAHSUS bir hüviyeti vardı ki, paşa (Mehmet Şahabettin Paşa-83 yaşında ve 40 yıllık Vezir, Nazır, Bakan-) sedirlerin biri üzerinde gecelik entarisi ve yazlık kürkü ile oturup enfiyesini çektiği veya altın zarflı fincanda kahvesini içtiği sırada kendisine II.Abdülhamid devri sonunun değil fakat II.Mahmut ve hiç değilse Abdülmecid devrinin bir veziri demek münasip olurdu.

-(Sultan Hamid'in II.Meşrutiyet'i kabulü üzerine M.Şahabettin Paşa) ...ECNEBİ DEVLETLER yarın harekete geçerek MİRASIMIZI TAKSİME kalkmayacaklar mı, hudutlarımız dahilinde yaşayan 72,5 MİLLET onlara bilerek veya bilmeyerek yardımcı olmayacak mı? Hemen Allah encamını hayreylesin, Allah hepimize acısın.
Bu dualar sadece bir vatanperverin endişelerinden mi ileri geliyor, temennilerini mi teşkil ediyordu? Yoksa bu endişe ve temennilerin asıl sebebi ve hikmeti ŞAHSİ birtakım KORKULAR mıydı? Bankalardaki NAKİT VE TAHVİLLER, MÜCEVHERAT, EMLAK ve akar ve bu Rumelihisar'ndaki YALI ve Nişantaşı'ndaki KONAK ileher ikisini dolduran en pahalı Şark ve Garp eşyası, bunların hepsi HELAL PARANIN, AYLIKTAN YAPILMIŞ TASARRUFLARIN MI MAHSÜYDÜ?

-Ve bütün yalı, harem ve selamlık, İstanbul'daki durumu öğrenmiş, cariye ve uşak hepsi birer SİYASİ kesilivermişti. Bu çıkan hürriyet (II.Meşrutiyet'i kabulü), kendilerini YALININ bütün debdebesinden İSTİFADE etmek şartıyla her türlü iş ve ZAHMETTEN kurtaracak bir sebep, Allah'ın bir ihsan ve inayeti olacaktı.

-(Paşa'nın kızı Nimet'in, gözden düşen bir paşanın oğluyla olan nişanı bozarkenki ruh hali) Bu, ETE geçmediği gibi KALBİ de pek fethetmemiş, ZEKAYA ise hiç heyecan vermemiş, hemen hep GÖZLERİN HAZZI şeklinde kalmış bir aşkın matemi idi.
Eğer hayat dahi bir nevi piyes ise, Nimet kendisine romantik değil de REALİST bir piyes rolü seçmiş bulunuyordu ve realist piyesin kabul ettiği rolünde aşk için en ufak bir FEDAKARLIK da yazılı değildi.
Sadece UZAKTAN, görücüye çıkmış gibi kendisine görünerek mesire yerlerinde üç yıl GÖZ SÜZMEKLE yetinmiş olan bu delikanlı, etinde ve varlığında her şeye emredecek hatıralar bırakmamışsa, bir saltanat kuramamışsa bunun cezasını çekmesi icap etmez miydi?

-(Paşaya yeni hükümette yer verilmeyince) ...açıkta bırakılan ihtiyar veziri TEK İNSAN insan ziyarete gelmedi. ...Buna mukabil HAREME çok gelen oldu.
(Paşalar için) Konaklarından, yalılarından yarın gece alınıp Zaptiye Nezareti'ne götürülecek, millete karşı işlemiş bulundukları suçların kefareti olmak üzere büyük paralar vermeye mecbur edileceklermiş! şeklindeki bu muhakkak tehlike dillerde gezdiği içindir ki bugün SELAMLIK kapısını tek insan açmamıştı.
...Paşanın tam miktarını bilmediği serveti üç büyük RÜŞVETE, hırsızlığa dayanıyordu.

-Bütün İRADE VE HÜRRİYETİNİ pek uzun yıllar önce SULTAN HAMİD'İN ELLERİNE teslim edip her hareket ve düşüncesini onun ne diyeceği ve ne düşüneceği mülahazasına vakfederek şimdi o baskı kalkınca 83'ünde kazandığı hürriyetten şaşırıp kalan Şahabettin Paşa, bu irade ve hürriyeti bir haftadan beri KIZINA teslim etmiş bulunuyordu.

-(Rumeli'nden gelen İttihat ve Terakki üyeleri) 10 Temmuz zaferinden (II.Meşrutiyet) sonra İttihat ve Terakki'ye AKIN AKIN GİRMEYİ münasip bulan -işler aksi bir istikamet alırsa AKIN AKIN ÇIKMAYA HAZIR- birçok insanın etraflarını sardığını görerek kendilerini gittikçe daha kuvvetli sanmışlardı.

-İSTANBUL, bütün konakları ve tekmil yalıları ile Temmuz güneşinin içinde parıl parıl parlayan sokaklarında muhteşem arabalar ve denizlerinde yaldızlı kayıklarla muşlar (küçük gezinti vapuru) dolaşan İstanbul, ZENGİN OLUNCA hayatın çok daha BAŞKA BİR MANA, tasavvur edilemez bir güzellik ve müstesnalık kazandığı nice muzaffer ihtilalciden sonra Şefik Bey'e de çarçabuk fısıldamıştı (Paşa kızı Nimet ile evlendikten sonra konak yaşamına ve Nimet'e müptela olarak İttihatçılılardan ayrılan subay).

-(İttihat ve Terakki'in lideri TALAT PAŞA) hani herif 'Hırsızı yakaladım!' diye bağırmış da 'Öyleyse getir!' demişler, bunu üzerine 'Getiremem, beni bırakmıyor!' demiş: İşte biz de tıpkı bu haldeyiz. İstibdatı yıktık, her şeye hakim olduk, diyoruz. Hakikatte ise DİSİPLİNSİZ, BİLGİSİZ, HAZIRLIKSIZ BİR AVUÇ İNSANDAN İBARETİZ. İmparatorluk İşkodra'dan Fizan'a, Hopa'dan Basra Körfezi'yle Aden hudutlarına uzanıyor. Vilayeti vilayetine değil, hatta birer krallık genişliğindeki bu vilayetlerin sancakları, kazaları birbirine benzemiyor: Muazzam bir devlet ve bu muazzam devlet her tarafından türlü iştahaya maruz. Binlerce kilometre boyu uzanan sahilleri donanmasız, topraklarında yaşayan 72 millet, Türk hariç ya müstakil olmak ya da hudutlar dışındaki devletlere iltihak etmek heves ve sevdasında.

-İSTANBUL, Rumeli'nden gelmiş kimselerden gittikçe soğuyor, kendi içinde beliren mutedillere, AHRAR (Hürriyet taraftarı) ismiyle teşekkül eden fırkaya (parti), hatta programının ve nutuklarının şişkin, müphem fakat maddileştirilip tatbik sahasına geçirilecek olsa imparatorluğu parçalamaya pek kadir sözleri arkasında ince nezaketinden, güzel konuşmasından ve annesi Seniha Sultan'ın eşyası hayli eskimiş sarayından başka hiçbir şeyi bulunmayan PRENS SABAHATTİN Bey tarafına dönüyordu.

-(31 MART VAKASI-13 Nisan 1909) Şeriat isteriz feryatlarıyla Meclis-i Mebusan'ı saran hareketin İttihat ve Terakki aleyhinde olması tabiiydi. ...(İstanbul'daki) birinci ordu kumandanı Mahmut Muhtar Paşa, Harbiye Nezareti binasının içinde bulunan askerleri tamamen elinde tutuyor ve asi kuvvetleri, garip ve esrarlı bir keyfiyet olarak İTTİHAT VE TERAKKİ'NİN kendini müdafaa ettirmek için Selanik'ten hasseten getirttiği AVCI TABURLARI içlerinde, hatta başlarında bulunan asi kuvvetleri, kendine sadık kuvvetlerle yürüyüp isyanı bastırmak için emir bekliyordu.

-İstanbul'da SÜKUN avdet etmiş (geri gelmiş) ve dökülmüş CÜZİ KAN bu inkilap için ödenmesi kabul edilebilecek en hafif kefaretti. ADANA'DA BOL AKMIŞ KAN SELLERİNİN (Ermeni Hadisesi) kokusu ise PAYİHATA (İstanbul) erişmiyordu.
...mebuslar, 31 Mart'ın Meşrutiyet'e değil hakikaten işin İFRADINA giderek MUKADDESİ İSTİHKAR ETMİŞ (aşağılamış) bir zümreye karşı yağılmış MEŞRU bir darbe teşkil ettiğini tasdik ettiler, kanaatlerini beyanname ile bütün memlekete ilandan çekinmediler.

-(Mahmut Şevket Paşa komutasında İstanbul'a doğru Şeriat'a karşı yürüyüşe çıkan Rumeli Ordusu duyulunca) ...birkaç gün evvel 31 Mart'ın pek MEŞRU bir hareket olduğunu memleketin dört yanına duyurmuş olan MEBUSLAR (ve VEZİRLER) arasında yaklaşan bu YENİ KUDRETE DOĞRU KOŞMAK, onunla şimdiden KAYNAŞMAK üzere Ayastefanos'a (Yeşilköy) AKIN başladı. ...oradaki ahbaplarının evlerinde DÖRDÜ BEŞİ BİR ODADA YATMAK eziyetine katlanmak pahasına küçük köyün BİRDEN ŞENLENMİŞ sokaklarında HÜRRİYET FEDAİLİĞİ rolünü oynayabiliyorlardı.
...SADRAZAM Tevfik Paşa sanki yer yarılmış da yerin altına girmişti. ...Kabine padişahla münasebetlerini kesmiş, onu Yıldız'da mukadderatına TERKETMİŞ gibi bir yol seçmişti ve sonuna kadar bu yolu takip edecekti.


***2002'de Ziya Öztan tarafından kitaba oldukça bağlı kalınarak çok iyi bir oyuncu kadrosuyla çekilmiş olan filmi, YOUTUBE'a ABDÜLHAMİD DÜŞERKEN yazarak tam haliyle izleyebilirsiniz.

Diğer Nahid Sırrı Örik Sözleri ve Alıntıları