Memleketimin Şarkıları Ben, bizden olan bütün insanların dostu; Adı, haritalarda bile bulunmayan Bir köyündenim Anadolu?nun. Güzel şeylere hasrettir memleketim, Güzel şeylere hasret bu dünya. Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım Yanan şehirlerin, Ağır tankların tekerlekleri arasında. Biliyorum, Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce Pasifik kıyılarından Volga?ya kadar. Benim arzumanım kaldı Hürriyet boylarında tank oynatanlarda. Bütün kıtalarda Tulu arzda, islam içinde, küffar içinde Mülhit, mümin ve vatanseverim. Fakir, cefacı topraklarım içinde Mendil tutanım, diz vuranım, baş çekenim Zeybekte, halayda, tamzarada? Ben küçük Yusuf?um Çit köyünde Çapak çapak ela gözlerim; Kıl keçim kısır, annemin memesi yara. Benim saçlarım belik belik, Bıyıklarım burma burma Gözlerim kara kıyma renginde, ama Erzincan oynamış ağlamışım Irgatlık etmişim el kapısında. Dolu vurmuş bahçelerimi, Çekirge inmiş tarlarıma. Ben bir yolcuyum hemşeri Manisa bağlarından geçtim Aydın incir tarlalarından. Çığlıklar getirdim Üzümleriyle beraber çürür gibi düşen İnsanlarımdan. Sıcak tuzsuz gevreklerinizi yemişim Alaca karanlıkta? Buca?lı işçilerim. Unutur muyum seni Derdini, ekmeğini bölüştüğüm Türküleriyle bizi ağlatan memleketlim. Karadeniz?in Rumelikarı tütünü, Bende türküler oldu ağlamaklı, Bende türküler oldu dizim dizim. Doldurdum sineme, ciğerlerime, Doldurdum derdi mihneti Pamuk tozunu, kömür tozunu; Memleketimin şarkıları kadar acı çektim. Ben Ahmet Çavuş?um ?Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna ?Şimdi kuzgunlar iner taze leşime?. ?İki kere kesemden everdiğim? Dost dediğim kıydı bana. Ben Kürtoğluyum derim ki ?Yiğitlik kadim? Ben Nazif?im ?Urfa?ya karşı vurdular beni? Ağlasın Urfa. Ben şairim Halkların emrinde, kolunda, safında. Satırlarım vardır kahraman, Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı. Ahdim var : Terli atlet fanilalı göğüslerden Püfür püfür geçeceğim. Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı Yar için serden geçeceğim. İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim Bu hususta : ?Üçten, beşten, senden geride kalan değilim? |Enver Gökçe
Diğer Pablo Neruda Sözleri ve Alıntıları
- Mathilde bitki adıdır, taş adı, şarap adıdır,
topraktan doğmuş olanın, sürüp gidenin adıdır.
Bir sözcüğün çoğalışından doğdu gün,
Limon çiçekleri yazın, adınla açar. - Mathilde bitki adıdır, taş adı, şarap adıdır,
topraktan doğmuş olanın, sürüp gidenin adıdır.
Bir sözcüğün çoğalışından doğdu gün,
Limon çiçekleri yazın, adınla açar. - Sürdürmek uğruna hayatımızı
bu kadar sıradan olmasaydık,
ve bir an, hiçbir şey yapmasaydık,
belki dev bir sessizlik
yarıda kesebilirdi kederini
kendimizi hiç anlamayışımızın,
kendimizi ölümle korkutmanın,
belki de toprak öğretecek bize
ölü görünen her şeyin
aslında canlı olduğunu.
Şimdi on ikiye kadar sayacağım
sessiz olun, ben gideceğim. - Yukarıda acımasız sıradağlar,
kan lekeli kaktüsler gibi,
acı renkli gökyüzü. - Yüzen karın üstünde
bir uzun, siyah soru işareti. - Ah, bu ne çığlık ıssızlıkta!
- ...ve soru soran bir suçsuzluk...
- Fakat kim öldürebilir ki şiiri! Şiir, kedi gibi yedi canlıdır. İşkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar, fakat o bütün bunları yaşar, sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek yeniden ortaya çıkar.
- Tellerinden şarkılar yerine, kanlar akan İspanya gitarlarına ilk kurşunlar atıldığında, benim şiirim bir hayalet gibi sokaklarda dolaşıyordu. Sonra yavaş yavaş içine kökler sokuldu. Ve damarlarında kan akmaya başladı. İşte o günden sonra herkesin yolu benim de yolum oldu. Yalnızlığın güneyinden kuzeyine göç ettiğimi görüyorum. Orada yaşıyor insanlar, benim alçak gönüllü şiirimi kendilerine kılıç yaparak, büyük ıstırapları arasında terini silecek mendil diye açacak, ya da ekmek savaşında silah olarak kullanacak.
- ...Her tarafta Buda heykelleri. -yüz yaşındalar, bin yaşında, bin defa bin yaşında- Dudaklarındaki gülümseme yumuşak, o sert ve dayanıklı taştan yapılmalarına rağmen soylulukları ölçülmez. ...Nedense yaraları ve çıbanları ile bize bırakılmış o Hristiyan şekilleri aklıma geliyor... Yanmış mum ve küf kokan, kapıları kapalı kiliseler... O Hristiyan şekilleri de bilmiyordu, insan mı Tanrı mı olduklarını... Onları insan yapmak, acı çekenlere, başı koparılmışlara, kötürümlere, kilisedeki insanlara ve kilisenin dışındaki insanlara benzetmek için heykeltraşlar şekillere izler ve yaralar yaptı. Azap çekenlerin dini oldu. Günah işle ve ıstırap çek, yaşa ve ıstırap çek, kendini kurtaracak bir yol bulamadan... Burada böyle değil, burada huzur var, taşta... Bu dev Tanrı ayaklı Budalar gülümsüyor, rahat ve insancıllar, ıstırap yok yüzlerinde... Onlardan yükselen koku, ölü evini hatırlatmıyor, kiliseleri de... Bitki kokuyor, fırtınadan sonra dallar, yapraklar ve sonsuz ormanın çiçek tozları ile dolmuş bu koskocaman oda...