Maymunlar, bizim dışımızda kendi yansımasını tanıyan yegane primat. Kendini tanımayı sınamanın yolu, bir bireyin, farkında olmadan, göremeyeceği bir yerini, mesela kaşının üzerini boyamak. Ondan sonra bireye bir ayna veriliyor. Kendi yansımalarına bakan maymunlar, elleriyle boyayı siliyor, sonra da parmaklarını inceliyorlar, böylece aynadaki boyanın kendi üzerlerinde olduğunu fark ettiklerini gösteriyorlar (...) Yazları çoğunlukla yaptığım gibi gözümde güneş gözlüğüyle maymunlarımın yanına gidecek olsam, gözlüğüme bakarak yüzlerini şekilden şekle sokarlar. Kafalarını sallayıp dururlar. En nihayet gözlüğü çıkarıp ayna niyetine onlara doğru uzatırım. Dişiler geri taraflarına bakmak için arkalarını dönerler -bu vücut bölgesinin cazibesi düşünüldüğünde çok mantıklı bir saplantı- ve maymunların çoğu ağızlarını açıp içini inceler, dilleriyle dişlerine dokunurlar ya da aynaya bakarak parmaklarıyla dişlerini karıştırırlar. Bazen süslenecek kadar ileri giderler. Almanya'daki bir hayvanat bahçesinde, karşısına ayna konan orangutan Suma, kafesinden marul ve lahana yapraklarını toplamış, hepsini üst üste koyup kafasına yerleştirmiş. Sonra da aynaya bakarak sebze şapkasına gönlünce bir şekil vermiş. Nikaha gidecek sanırsınız! (...) Kendini tanıma ve yüksek seviyede empati, insanlarla maymunlara çatallanan dalda ortaya çıkmıştır. Bu beceriler arasında bir bağlantı olabileceği onlarca yıl önce, primatları sınamak için aynaları ilk kullanan Amerikalı psikolog Gordon Gallup tarafından tahmin edilmişti. Gallup empati için, özfarkındalık gerektiğini öne sürmüştü.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?