Lordun arabası bir köy evinin önünde durur. Atların koşarken çıkardığı sesi önceden duyan çiftçi Fleming, kapının önündedir. Arabadan inen adam Fleming'e doğru yaklaşır:
Oğlumun hayatını kurtardın. Sen olmasaydın yaşamıyor olacaktı. Sana borcumu ödemeliyim.
Çiftçi Fleming, kendisinin yerinde kim olsa aynı şeyi yapacağını söyler. Tarlada çalıştığı bir gün, yakındaki bataklıktan bir ses duymuş ve koştuğunda beline kadar çamura gömülmüş bir çocuk görmüştü. Hiç düşünmeden bataklığa girmiş ve bin bir zorlukla da olsa çocuğu kurtarmıştı. İşte, karşısında duran, o çocuğun babasıdır. Fleiming, insanlık görevini yaptığını ve bunun karşılılığında maddi bir şeyi asla kabul etmeyeceğini söyler.
Tüm bunlar konuşulurken, çiftçinin yanında duran çocuğa doğru kayar lordun gözleri. Çelimsiz çocuk, evlerin önünde o güne kadar görmediği at arabasına ve lordun kıyafetlerine bakmaktadır hayranlıkla. Lord Randolph, masraflarını karşılamak üzere Fleming'in çocuğunu, hayatını kurtardığı kendi oğlunun okuluna göndermeyi teklif eder. Ülkenin en iyi okullarında okuyan çocuk doktor olur ve adını 1928 yılında penisilini bulan Alexender Fleming olarak yazdırır bilim tarihine!
Çiftçi Fleiming'in bataklıktan kurtardığı çocuk, ağır bir zatürreye yakalanır büyüdüğünde de. Bir kez daha Azrail'in gölgesi altındadır. Bu kez Alexander Fleiming yetişir imdadına ve penisilin sayesinde ölümden kurtulur. Çiftçi Fleiming, lordun oğlunu o gün kurtarmasaydı, oğlu ünlü bir bilim insanı olmaya giden yolu yürüyemeyecekti... Ve o yolun sonunda, lordun oğlu ölümün karşısında ikinci kez galip gelmeyi başaramayacaktı!
Diğer Sunay Akın Sözleri ve Alıntıları
- Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"
- Bayram yerinde canlandırılırken
kentin kurtuluşu
ayakları kesilen gazi
hiç düşünmeden
değişir madalyasını
çorap kokusuna - Oyuncak Müzesi'nin bahçesi için bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930'da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi...
Salıncaktaki Atatürk'ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir.
Çocukların salladığı bir Atatürk heykeli...
Çocuklar dedim, çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş! - Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"