Kızlarla erkeklerin sürtüşme şekilleri de farklı. Diyelim ki A, B'nin yanına gidiyor, bunun üzerine B arkasını dönüp A yokmuş gibi davranıyor. Oğlanlar buna kavga der mi sizce? Hemen başka bir şeyle ilgilenmeye başlarlar. Halbuki iki kız için böyle bir karşılaşma bitirici olabilir. Saatler, günler boyu sürebilir etkileri. Okul bahçesindeki kavgaları sayan bir Finli araştırma ekibi, kızlar arasında oğlanlara nazaran daha az vaka tespit etmiş. Zaten bekledikleri de buymuş ama gün bitip de çocuklara tek tek kavga edip etmedikleri sorulduğunda, kızlarla oğlanlar arasındaki rakamlar üç aşağı beş yukarı eşitlenmiş. Kızlar arasındaki saldırganlık çıplak gözle zor görülür. (...) Böyle incelikli saldırganlık, Finli araştırmacıların da kaydettiği üzre, kolay kolay unutulmaz. Kızlar arasındaki anlaşmazlıkların oğlanlara nazaran çok daha uzun sürdüğü sonucuna varmışlar. Birbirlerine olan kızgınlıklarının ne kadar süreceği sorulduğunda oğlanlar, saatler ya da günler üzerinden düşünürken kızlar hayatlarının sonuna kadar kızgın kalabileceklerini söylemiş! Hınç gütmek tüketici ilişkiler yaratıyor; kadın takımından erkek takımına geçen bir yüzme antrenörü de bu açıklamayı yapmış. Karşı cinsle çalışmanın daha az gerilimli olduğunu söylemiş. İki genç kadının sezon başında kavga etmesi halinde, senenin geri kalanında bunun üstesinden gelmelerinin küçük bir olasılık olduğunu söylemiş. Kavga günbegün bir yara gibi işleyerek takımdaki dayanışma ruhunu bozuyormuş. Öte yandan genç erkekler habire kavga ediyorlarmış. Ama akşamleyin birlikte bira içmeye gidebiliyor, ertesi gün de kavgayı neredeyse tümüyle unutuyorlarmış. (...) Oğlanlarla erkekler için, rekabet ve husumet, iyi ilişkilerin önünde engel değil. Hiç Anlamıyorsun adlı kitabında, dilbilimci Deborah Tannen erkekler arasında düşmanca atışmaları, dostça sohbetlerin takip edebildiğini belirtiyor. Erkekler çatışmayı, mevkilerini tartmak için kullanıyor ve dostlarla bile itişip kakışmaktan zevk alıyorlar. İşler kızıştığında, erkekler genelde bir şaka ya da özürle işi tatlıya bağlamanın bir yolunu buluyor, böylece yoldaşlık ve ılımlı husumet arasında gidip gelerek bağlarını muhafaza ediyorlar. Mesela işadamları bağırışıp diklendikleri bir toplantının ardından mola verdiklerinde gülüp eğlenebilirler. Haşin bir atışmadan sonra Şahsi bir şey değil sözü tam erkeklere hastır.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?