Kız, koruluğun kuşlarından da hoşlanır. Daldan dala akan bu tatlı dilli hayvancıkları tutup kafese koymak hevesine kapıldığı çok olur. Lâkin kızcağız henüz bilmez ki, başıboş ağaçlıkların malı olan bu başıboş kuşlar tutulup yakalansa, artık onlardan ne ses, ne de neşe beklenebilir. Kızcağız gene bilmez ki, bu ele avuca gelmez kuşlar gibi, kelimelerin, sözlerin zincirine bağlanmış hisler de, onları böylece tutup yakaladığımız zaman bize küser, gücenir ve bütün kudretlerini kaybederler. İşte bu yüzden o, vakit vakit yakalamak istediği kuşlar gibi, ele dile gelmeyen hislerini de tutup bir kâğıdın üstüne sıralayarak, gece penceresinin altına gelen sevgilisine uzatır. Lâkin kız, gönlü boşluğunda uçuşup öterken o kadar ateşli o kadar canlı olan duygularını bir kâğıda bağladığı zaman asla beğenmez. Onlar, içini yakan ateşin yananda buz gibi soğuk, cansız ve ifadesizdir. Kız, yazdıklarını okuyup beğenmedikçe dertlenir, üzülür amma gene de bunları bazı geceler, penceresine uzanan ele vermekten kurtulamaz. Ancak tek teselliyi, böyle bezgin, gözü yaşIı olduğu geceler, penceresini açarak korunun en vahşî, en mahzun ve melâlli kuşunun ötüşünü dinlemekte bulur: ? Yusufcuk, Yusufcuk! Bu derin, bu garip ve iç ezici ses, sanki gönlünün dağa taşa çarpıp geri dönen feryâdıdır. Yahut kendi gönlü bir dala sıçramış da oradan haykırmaktadır. Kuş, uzak, tasalı ve yorgun sesini ayını yürek ezici gariplikle tekrarlarken, artık genç kız bunun tamâmen kendi gönlünün gizlice uzaklara kaçıp feryat edişi olduğuna inanır. Düşüncesinin böyle dumanlanıp bir hayâl ikliminde dolaşması da boşuna değildir. O, hakikaten bu kuşun sesini, kendi yüreğinin kabına sığmayan feryadı zanneder; çünkü sevdiği delikanlının adı Yusuf?tur. (7)
Diğer Samiha Ayverdi Sözleri ve Alıntıları
- Biz insanlar çok defa, koşa koşa gittiğimiz bir yolda, elimizden, kolumuzdan, boynumuzdan, haberimiz olmadan düşen kıymetli bir mücevheri aramak için geri dönen şaşkın yolcuya benzeriz.
- Rüzgarla şuraya buraya sıkışan tohum gibi, kaderin buyruğu rüzgarı da hakikat ve aşk tohumu için hangi semti intihap etmişse, onu orada yeşertir ve inkişafına kimse mani olamaz.
- Kayıkçının uzaklara dalan siyah, duru gözleri, dağılmış hatıraları bir mıknatıs gibi topluyordu.
- Biz insanlar çok defa, koşa koşa gittiğimiz bir yolda, elimizden, kolumuzdan, boynumuzdan, haberimiz olmadan düşen kıymetli bir mücevheri aramak için geri dönen şaşkın yolcuya benzeriz.
- Rüzgarla şuraya buraya sıkışan tohum gibi, kaderin buyruğu rüzgarı da hakikat ve aşk tohumu için hangi semti intihap etmişse, onu orada yeşertir ve inkişafına kimse mani olamaz.
- Kayıkçının uzaklara dalan siyah, duru gözleri, dağılmış hatıraları bir mıknatıs gibi topluyordu.
- Akıl hakikate perdedir. Eğer bu manalar, okumak ve bellenmekle elde edilebilseydi, alemin hali değişir bir başka halde dönerdi.
Bil ki herşey insana fedadır, insan da kendisine...
Lazım olan gönüle, gönül sahibine yar olmaktır.
Bütün alem bir kişidir.
İnsan kendini bildi mi, herşeyi bildi demektir. - Zaman kalburu işini bilir.
Kendisine tevdi olunan her kıymeti, bıkıp usanmadan aheste aheste eler durur.
Düşene dur demez, kalanı da silkip atar.
Dökülen dökülür, kalan kalır... - "Vaktiyle çarkı çeviren çevirmişti. Hâlâ dönmekte devam ediyorsa o eski hızın bereketiyle dönüyordu." [s. 55]
- "Vaktiyle çarkı çeviren çevirmişti. Hâlâ dönmekte devam ediyorsa o eski hızın bereketiyle dönüyordu." [s. 55]