Koğuşlar tıka basa doluydu, birkaç kez ırkçı ayaklanmalar olmuştu. Ama gardiyanlar sadistti. Blaine'i benim koğuşumdan alıp zencilerin koğuşuna koydular. Blaine koğuşa girdiğinde zencilerden biri, Bu benim oğlanım! Evet, bu adam benim oğlanım olacak! Aslında hepimiz istifade edebiliriz! Kendin soyunur musun yavrum, yoksa yardım edeyim mi? demişti. Blaine soyunup yere uzanmıştı. Zenciler etrafında dönmeye başlamışlardı. Tanrım! Ömrümde bu kadar çirkin bir kıç deliği görmedim! Kaldıramıyorum Boyer, inan bana çüküm kalkmıyor! Çürük domatesi andırıyor! Hepsi uzaklaşmış, Blaine ayağa kalkıp giyinmişti. Bana avluda anlattı. Şansım varmış. Beni parçalayacaklardı, dedi. İğrenç kıç deliğine şükret, dedim.
Diğer Charles Bukowski Sözleri ve Alıntıları
- Amerika'da iş arayan çoktu. Kullanıma hazır sürüyle beden. Ve ben yazar olmak istiyordum. Nerdeyse herkes yazar olduğunu düşünüyordu. Kimse dişçi veya otomobil tamircisi olabileceğinden emin değildir ama herkes yazar olabileceğinden emindir. Sınıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar olduklarını düşünüyorlardı. Herkes konuşabiliyor, sözleri kâğıda yazmayı biliyordu, demek ki herkes yazar olabilirdi. Ama allaha şükür insanların çoğu yazar değildir, hatta taksi şoförü bile olamazlar ve bazıları -birçoğu- maalesef hiçbir şey değildirler.
- Gazeteci olamıyordum, yazar olamıyordum, iyi bir kadın bulamıyordum, ortalıkta kaşınan bir maymun gibi dolaşıp, hiçbir işe yaramıyordum.
- İş ilanlarına bakmak gelmiyordu içimden bir türlü. Bir masaya oturmuş birinin önünde durup iş istediğimi; o işe uygun olduğumu söylemek çok zor geliyordu bana. Samimiyetle söylüyorum, yaşam beni dehşete düşürüyordu. Yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için insanın yapmak zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. Ben de yatakta kalıp içiyordum. İçtiğin zaman dünya yine ordaydı, kaybolmuyordu ama boğazına sarılmıyordu en azından.
- Yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. Yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür.
- Orda oturmuş içerken intihar intihar olasılığını düşündüm, ama tuhaf bir şekilde bedenimden ve varlığımdan hoşnuttum. Ne kadar korkmuş olsalar da benimdiler. Aynaya bakıp sırıttım: gideceksen beraberinde, sekiz veya on veya yirmi kişiyi de götür...
- Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabını bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyler bilmek zorundaydın.
- Çok şey istemiyordum hayattan, sadece yalnız bırakılmak.
- Savaşta ölmek savaşların çıkmasını engellemiyordu.
- Umutsuz geleceğinin düşüncesiyle çıldıran bir ben miydim?
- İnsanlar adaletsizliği sadece kendi başlarına gelince düşünüyorlar.