Kayışı askıdan aldı. Pantolonunu ve şortunu çıkar. dedi. Çıkarmadım. Uzanıp kemerimi çözdü, pantolonumun düğmelerini açtı ve indirdi. Şortumu da indirdi. Kayışı patlattı. Değişen bir şey yoktu aynı ses, aynı acı. Anneni öldüreceksin sen! diye bağırdı. Tekrar vurdu gözyaşı yoktu ama bu kez. Gözlerim tuhaf şekilde kuruydu. Onu öldürmeyi düşündüm. Onu öldürmenin bir yolu olmalıydı. Birkaç yıl sonra yumruklarımla yapabilecektim bunu. Ama o anda istiyordum onu öldürmeyi. Bir hiçti. Beni evlat edinmiş olmalıydılar. Tekrar vurdu. Acıyı yine duyuyordum ama korkum gitmişti. Tekrar indirdi kayışı. Oda bulanmıyordu artık. Her şeyi çok net görebiliyordum. Babam bendeki değişikliği hissetmiş olmalıydı, daha kuvvetli vurmaya başladı. Ama o vurdukça daha az hissediyordum. Zavallı bir konumda olan oydu sanki. Bir şey olmuştu, bir şey değişmişti. Babam durdu soluk soluğaydı. Kayışı astığını duydum. Kapıya yürüdü. Döndüm. Hey dedim. Babam dönüp bana baktı. Kendini daha iyi hissedeceksen bir kaç tane daha vur. dedim. Benimle sakın böyle konuşma. dedi. Ona baktım. Çene altı ve boynu etlenmişti. Hüzünlü çizgiler gördüm yüzünde. Yorgun, pembe bir macundu yüzü. Üstünde fanilası vardı, göbeği fanilasını buruşturuyordu. Gözlerinde hiddet yoktu artık. Yüzünü benden kaçırıyor, gözlerime bakamıyordu. Bir şey olmuştu. İki havlu da biliyordu bunu, duş perdesi biliyor, ayna biliyordu. Babam dönüp banyodan çıktı. O da biliyordu. Son dayağımı yemiştim ondan.
Diğer Charles Bukowski Sözleri ve Alıntıları
- Amerika'da iş arayan çoktu. Kullanıma hazır sürüyle beden. Ve ben yazar olmak istiyordum. Nerdeyse herkes yazar olduğunu düşünüyordu. Kimse dişçi veya otomobil tamircisi olabileceğinden emin değildir ama herkes yazar olabileceğinden emindir. Sınıftaki elli kişiden belki de on beşi yazar olduklarını düşünüyorlardı. Herkes konuşabiliyor, sözleri kâğıda yazmayı biliyordu, demek ki herkes yazar olabilirdi. Ama allaha şükür insanların çoğu yazar değildir, hatta taksi şoförü bile olamazlar ve bazıları -birçoğu- maalesef hiçbir şey değildirler.
- Gazeteci olamıyordum, yazar olamıyordum, iyi bir kadın bulamıyordum, ortalıkta kaşınan bir maymun gibi dolaşıp, hiçbir işe yaramıyordum.
- İş ilanlarına bakmak gelmiyordu içimden bir türlü. Bir masaya oturmuş birinin önünde durup iş istediğimi; o işe uygun olduğumu söylemek çok zor geliyordu bana. Samimiyetle söylüyorum, yaşam beni dehşete düşürüyordu. Yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için insanın yapmak zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. Ben de yatakta kalıp içiyordum. İçtiğin zaman dünya yine ordaydı, kaybolmuyordu ama boğazına sarılmıyordu en azından.
- Yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. Yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür.
- Orda oturmuş içerken intihar intihar olasılığını düşündüm, ama tuhaf bir şekilde bedenimden ve varlığımdan hoşnuttum. Ne kadar korkmuş olsalar da benimdiler. Aynaya bakıp sırıttım: gideceksen beraberinde, sekiz veya on veya yirmi kişiyi de götür...
- Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabını bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyler bilmek zorundaydın.
- Çok şey istemiyordum hayattan, sadece yalnız bırakılmak.
- Savaşta ölmek savaşların çıkmasını engellemiyordu.
- Umutsuz geleceğinin düşüncesiyle çıldıran bir ben miydim?
- İnsanlar adaletsizliği sadece kendi başlarına gelince düşünüyorlar.