İyi bir toplum için ihtiyacımız olan tek şeyin daha fazla bilgi olduğu yanılsamasından kaynaklanıyor bu karışıklık. Ahlakın merkezi algoritmasını çözebilirsek, her şeyi güvenle bilimin ellerine bırakabileceğimizi zannediyoruz. Bilim en iyi tercihi yapmamızı garantileyecek. Bu biraz da, ünlü bir sanat eleştirmeninin çok büyük bir ressam, yemek eleştirmenininse harika bir aşçı olmasını beklemeye benziyor. Ne de olsa eleştirmenler belli ürünler üzerine derinlemesine görüşler ortaya atar. Yeterli bilgileri olduğuna göre neden işi onların yapmasını beklemiyoruz? Bir eleştirmenin uzmanlığı yaratıcılık değil, yaratım sonrası değerlendirme yapmaktır. Yaratım, sezgi, beceri ve görme gücü gerektirir. Ahlakın nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olsa bile bilimden ahlakı yönlendirmesini beklemek, yumurtanın tadını bilen birinden yumurtlamasını beklemek gibi olur. (...) Ahlakı bir grup değişmez ilke ya da kanun olarak görmek dinden kaynaklanır. Bu kanunları bizim için formüle edenin Tanrı mı, insan mantığı mı yoksa bilim mi olduğu o kadar önemli değildir. Bütün bu yaklaşımların ortak noktası yukarıdan aşağı yönelmesi, temel önermeleriyse insanın nasıl davranacağını bilmediği, bunu ona birinin öğretmesinin gerekli olduğudur. Peki ya ahlak günlük sosyal etkileşimle ortaya çıkıyor, soyut bir zihinsel seviyede yaratılmıyorsa? Ya ahlak, bilimin çok sevdiği düzenli sınıflandırmaların ıskaladığı DUYGULARDAN temelleniyorsa?
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?