İnsanlar, her yıl düzenlenen bir şenlik aracılığıyla kendilerinden bir şeyler çalınmasına dayanmaları için eğitilmeliler. Bu şenliğin müritlerinin el koyamayacakları hiçbir şey olmamalı, ne değerli bir eşya, ne de en kutsal anıların taşıyıcısı herhangi bir şey. Çalınan, asla geri verilmemeli. Şenliğe karşı alınacak önlemler çok sert bir biçimde yasaklanmalı. Ayrıca kaybolan nesnelerin daha sonraki yazgısının ne peşine düşülmesine ne de ne için kullanıldığının araştırılmasına izin verilmeli. Yalnızca insanlar, ister çok genç, ister çok yaşlı olsunlar, çalma eyleminin dışında tutulmalılar. Belki böylece insanlar, ellerinden çıkan nesnelerin onlardan almış olduğu değerin bir kısmını olsun yeniden geri alabilirler. Böyle şenliklerin ardından bazı zavallıların nasıl acı çekecekleri kolayca düşünülebilir; ama bu insanlar, şenlik süresini kendileri de iyi değerlendirdikleri takdirde acılarını neredeyse giderebilirler. Böyle bir durumda mülkiyet, tanrı-benzeri oluşundan ve sonrasızlığından çok şey yitirecektir. Yılın geri kalan, onurlu süresi boyunca bir insan, evinde satın aldıklarının ve kendisine armağan verilenlerin yanı sıra, çaldıklarının da bulunmasına sabır göstermek zorunda kalmalı ve ancak bu sonuncular kutsal sayılmalı, yani bir sonraki şenlikte çalınmaya karşı güvenlik altına alınmış olmalıdır.
Diğer Elias Canetti Sözleri ve Alıntıları
- İnsanlar, tanrılarını ekmek yer gibi ağızlarına alabiliyorlar. İstedikleri zaman onu adlandırıp çağırabiliyorlar ve açıklayabiliyorlar. Adını çiğneyip bedenini yutuyorlar. Ondan sonra da hala Tanrıdan daha yüce bir şey tanımadıklarını söyleyebiliyorlar.
- İnsanlar, tanrılarını ekmek yer gibi ağızlarına alabiliyorlar. İstedikleri zaman onu adlandırıp çağırabiliyorlar ve açıklayabiliyorlar. Adını çiğneyip bedenini yutuyorlar. Ondan sonra da hala Tanrıdan daha yüce bir şey tanımadıklarını söyleyebiliyorlar.
- "Adına yaşam kavgası denen kavgayı karnımızı doyurmak ve sevebilmek uğruna olduğu kadar, içimizdeki kitleyi öldürmek uğruna da veririz. Kimi koşullar altında bu kitle, bireyi bencillikten tümüyle uzak, dahası kendi yararına aykırı davranışlara dek götürebilir. "İnsanlık", bir kavram olarak bulunmadan ve sulandırılmadan çok önce, kitle olarak vardı. Bu kitle vahşi, coşkun, kocaman ve sımsıcak bir hayvan gibi hepimizin içinde derinlerde bir anafor gibi kaynar. Kitle, yaşına karşın, dünyanın en genç hayvanı, en öz yaratığı, ereği ve geleceğidir. Onun üzerine hiçbir bilgimiz yok; hala bir birey olduğumuz varsayımıyla yaşamaktayız. Kimi zaman kitle, gök gürültüsünden örülü bir fırtına içinde her damlanın yaşadığı ve aynı şeyi istediği coşkun bir okyanus gibi saldırı üzerimize. Bu saldırının hemen ardından parçalanıp gitme alışkanlığını henüz koruduğu için" fırtına geçince yine biz olarak, zavallı ve bırakılmış şeytancıklar olarak kalırız. Bir zamanlar bu denli çok, bu denli büyük, bu denli bütün olduğumuzu anılarımıza sığdıramayız bir türlü. ... Bir gün gelecek, kitle artık parçalanamaz olacak; belki de önce bir ülkede başlayacak, sonra orayı çıkış noktası yapıp çevresinde ne varsa yutarak ilerleyecek; ta ki artık Ben, Sen, O kavramı değil, ama yalnızca kitle var olacağından, kitlenin varlığına ilişkin tüm kuşkular ortadan kalkana dek.
- Onu çileden çıkaran tek bir şey vardı hayatta: Soru sormak.
- İnan ki, hiçbir ölümlü insan, ağırlığınca kitap kadar etmez.
- İçimizi kemiren yıkım, insanın iliğine işlemiş olan acımasızlıktır, tümümüz, bu zehirle can vereceğiz.
- Başlangıçta yalnızca söz vardı; ama var'dı; başka deyişle geçmiş, sözden önce vardı.
- Bana, nasıl oldu da kendini bu kadar unutabildin, diye soracak olursanız -ki bu soruyu sormak hakkınızdır- o zaman size yüzüm utançtan kızararak şu karşılığı vereceğim: bunun nedeni, büyük Mong'un şu sözlerini unutmuş olmamdır: "Yapıyorlar, ama ne yaptıklarının bilincinde değiller; birtakım alışkanlıklar edinmişler, ama bunun nedenini bilmiyorlar; ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar: kitleden ayrılmayan, koyun gibi onun peşinden gidenler için doğaldır bunların tümü."
- Bir kitapçı, bir kraldı. Ama bir kraldan hiçbir zaman kitapçı olamazdı.
- Aslında susmak zorunda olduğunu bilmek, susmaktan daha zor geliyordu.