İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüellere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar. İlahiyat ikinci, kanıtsa üçüncü sırada gelir. Müminlerin inanması beklenen şeylerin biraz akıl almaz olabildiğine katılıyorum ama ateistler, kutsal kitaplarının gerçekliğiyle dalga geçerek ya da onların Tanrılarını, Uçan Spagetti Canavarı'yla kıyaslayarak insanları inançlarından vazgeçmeye ikna edemezler. Asıl büyük hedef toplumsal ve ahlaki ortaklık hissi olduğunda inancın içeriği pek bir anlam ifade etmez. Romancı Amy Tan'in bir başlığından alıntı yaparsam, inancı eleştirmek balığı boğulmaktan kurtarmaya çalışmak gibidir. İnananları gölden çıkarıp karaya koyarak onlar için neyin en iyi olduğunu anlatmanın, bir taraftan da çırpınarak ölmelerini seyretmenin manası yoktur. (...) Biyolog Jerry Coyne, inanç ve bilimin kesinlikle uzlaşmaz olduğunu yazmış, irrasyonellikle rasyonellik neden uzlaşmazsa o yüzden. Sonra da bilim insanlarının başları üzerine birer hale oturtmuş: Bilim verileri ve aklı kullanır. Şüpheye kıymet verir, otoriteyi reddeder. Başkaları tarafından sınanmadan ve doğrulanmadan hiçbir bulgu doğru kabul edilmez -doğru kavramı daima geçicidir. Biz bilim insanları daima kendimize Yanılıp yanılmadığımı nasıl anlayabilirim? diye sorarız. Coyne gibi meslektaşlarım olmasını nasıl da isterdim! Bütün hayatını akademisyenler arasında geçirmiş biri olarak, ne kadar yanıldıklarını öğrenmenin, onların öncelik listesinde kahvelerinde hamamböceği bulmakla aynı sırada yer aldığını söyleyebilirim. Kariyerinin başlarında ilginç bir keşifte bulunmuş tipik bir bilim insanı, hayatının geri kalanını, herkesin katkısını takdir etmesini ve kimsenin sorgulamamasını sağlamaya vakfeder. Bu maksada nail olamamış ihtiyar bir bilim insanıyla sohbet etmek korkunçtur. Akademisyenlerin gülünç kıskançlıkları vardır, hükümsüz kaldığında bile fikirlerine dört elle sarılırlar ve kendilerinin önceden tahmin edemediği her yenilik keyiflerini kaçırır. Özgün fikirlerle ya dalga geçerler ya da iyi geliştirilmediğini söyleyerek reddederler
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?