İlk insanlar Afrika'dan çıktıklarında, kuzeyde çeyrek milyon yıldır yaşayan yakın akrabalarıyla karşılaştılar. Bu akrabalar dondurucu soğuklara onlardan çok daha iyi uyum sağlamıştı. Neyse ki kuzeylilere aşık olmuşuz. Erkekler Neanderthal kadınları çekici bulmuş olmalı, kadınlar Neanderthal erkeklere vurulmuş olmalı, zira türümüzün Afrikalı olmayan üyelerinin %4 DNA'sı Neanderthallerden geliyor. Bu çapraz eşleşme muhtemelen bağışıklık sistemimizi fazlasıyla güçlendirdi. (...) Kuzeyli kardeşlerimiz ölülerini gömerlerdi, alet yapımında ustaydılar, ateş yakar, erken insanlar gibi cılız türlere kol kanat gererlerdi. Fosil kayıtları, cüce, felç ya da çiğneme bozukluğu olan bireylerin erişkin yaşa gelene kadar hayatta kaldığını gösteriyor. Shanidar 1, Romito 2, Windoverlı Oğlan, La Chapelle-Aux-Saints'in İhtiyarı gibi tuhaf isimlerle anılan bu bireyler, atalarımızın topluma fazla katkıda bulunmayan bireyleri desteklediğini gösteriyor. Zayıfların, sakatların, zeka geriliği olanların ve yük gibi görülen başkalarının hayatta kalması, paleontologlar tarafından şefkatin evriminde bir kilometre taşı addediliyor. Bu toplulukçu miras, bu kitabın temasıyla yakından ilintili çünkü ahlakın, mevcut medeniyetlerden ve dinlerden en az yüz bin yıl önce geliştiğini gösteriyor. (...) Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında okul kitaplarındaki evrim ağaçları, gururla, insan dalının 25 milyon yıldır kendi başına gelişmekte olduğunu gösteriyordu. En yakın akrabalarımız dört büyük maymun türüdür (şempanzeler, bonobolar, goriller ve orangutanlar), ayrıca küçük maymunlar tabir edilen, gibonlar ve siamanglar da vardır. Primat sınıfındaki iki yüz maymun ve prosimianla karşılaştırıldığında pek küçük bir ailedir bu. Kuyrukları ve çıkık burunlarıyla şebekler, maymunlara nazaran bize daha uzaktır. Belki Carl Linnaeus'un, insana kendine has Homo sınıfını tayin ettiğinde öngörmüş olabileceği gibi, bizi diğer bütün primatlardan ayıran bu yaşlı ağaç pek kalıcı olmayacaktı. Rivayete bakılırsa İsveçli taksonomist özel konumumuz konusunda şüphe taşıyordu ama Vatikan'la başını derde sokmamayı tercih etmişti. Üç asır sonra kan proteinleri ve DNA analizleri, o zamana kadar kullanılan anatomik kıyaslamalara nazaran daha güvenilir bir kıyaslama yöntemi sundu. Yeni veriler bizi şebeklerden ayırıp, küt diye maymunların ortasına yerleştirdi. Bu büyük bir şoktu ama insanların kendi vurgulamak istedikleri özellikleri seçmesi sorununu saf dışı bırakan DNA'ya karşı çıkmak zor. İki ayak üzerinde yürümenin çok büyük marifet olduğunu düşünebiliriz ama tablonun geneline bakıldığında pek de öyle değil. Tavuklar da iki ayak üzerinde yürüyor. DNA kıyaslamaları insan önyargılarını çürütüyor. DNA kökenli bir ağaçta, insanlık pek çok dal arasında sadece küçük bir dalı işgal ediyor, o da maymunlardan 6 milyon yıl kadar önce ayrılmış. Yolun sonlarına doğru (Neanderthallerle olduğu gibi) çapraz döllenme türümüzün başarısına başarı kattıysa, aynı şey başlangıç için de geçerli olabilir. İnsan ve maymun DNA'sı erken hibritleşme sergiliyor. Atalarımız ayrıldıktan sonra, tıpkı şimdi boz ayıların kutup ayılarına, kurtların çakallara yaklaşması gibi, bizimkiler de maymunlara yaklaşmaya devam ettiler. Bazı paleontologlar, bir milyon yılı aşkın süre atalarımızın dört ayak üzerinde yürüyen maymunlarla çiftleşmesini muhtemel görmüyor ama benim bildiğim kadarıyla iş çiftleşmeye geldiğinde, kimin nasıl yürüdüğünün pek önemi yoktur.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?