Hâlâ hiçbir şey olmuyordu. Sonra hafif bir fısıltı, açık havada aniden yayılan sesin fısıltısı duyuldu. Dünyadaki bütün televizyonlar, bütün teypler, tüm pes sesleri veren hoparlörler, tüm tiz sesleri veren hoparlörler sessizce açıldılar. Her konserve kutusu, her çöp tenekesi her pencere, her otomobil, her bardak, her paslı metal parçası mükemmel bir ses yükselticisine dönüşmüştü. Dünya yıkılmadan önce bu en kusursuz ses sistemi, kurulmuş en mükemmel anons cihazı olacaktı. Ama ortada konser, müzik, şamata falan yoktu, sadece bir-duyuru okunuyordu. ?Dünya halkı lütfen dikkat.? dedi bir ses, müthişti. Çok düşük bir distorsiyon düzeyi, en sert insanı bile ağlatabilecek müthiş ve kusursuz kuadrofonik bir ses. ?Burası Galaktik Uzayüstü Planlama Konseyi Vogon Filosu, ?? diye sürdürdü ses. ?Hiç şüphesiz bildiğiniz üzere, Galaksinin uzak köşelerinin imar planlarına göre yıldız sisteminizden uzayüstü boyutta bir ekspres yol geçmektedir; üzülerek söylüyorum ki gezegeninizin bu nedenle istimlak edilmesi gerekmektedir. İşlem sizin Dünya saatinizle iki dakikadan az bir zaman alacaktır. Teşekkür ederim. Anons kesildi. Tarif edilmesi zor bir dehşet çöktü izleyenlerin üzerine. Dehşet dalgası, insanlar demir tozuymuş da altlarında bir mıknatıs gezdiriliyormuşcasına ilerledi kalabalıkta. Panik filizlendi yeniden, dehşetli bir panik, ama kaçacak bir yer yoktu. Bunu gören Vogonlar yeniden anonsa başladılar. Anons şöyleydi: ?Bunda şaşıracak bir şey yok. Projenin bütün planları ve istimlak emirleri Dünya zamanıyla elli yıldır Alfa Centauri?deki yerel planlama bölümünde askıdaydı, yani resmi itirazlar için yeterince zaman varken şimdi yaygara yapmanız anlamsız. ? Anons yeniden kesildi yankısı uzaklarda kaybolurken. Kocaman gemiler zorlanmadan yavaşça ters döndüler gökyüzünde. Herbirinin altında bir kapak açıldı, boş, karanlık bir dörtgen. Bu arada bir yerlerde birileri bir radyo vericisi ayarlamış, uygun dalgaboyunu saptamış ve Vogon gemilerine gezegen adına ricada bulunmuştu. Onların Vogonlar?a neler söylediğini kimse duymadı, duyulan yanıttı yalnızca. Anons tekrar açıldı. Ses sıkkındı. Şöyle dedi: ?Ne demek kimse Alfa Centauri?ye gitmedi? İnsanoğlu yapma allah aşkına, Alfa Centrum dört ışık yılı uzaklıkta. Darılmayın ama, yerel sorunlarla ilgilenme zahmetine katlanamıyorsanız kendi bileceğiniz iş. ? ?Tahrip ışınlarını verin. ? Dörtgenlerden ışık boşandı. ?Bilemiyorum,'? dedi anonsdaki ses, ?sevimsiz kahrolası gezegen, hiç sevmedim burayı. ? Ses kesildi. Korkunç ve dehşetli bir sessizlik. Korkunç ve dehşetli bir ses. Korkunç ve dehşetli bir sessizlik. Vogon İnşa Filosu yıldızlı karanlık boşlukta uzaklaştı
Diğer Douglas Adams Sözleri ve Alıntıları
- Galaksinin Dış Doğu Kıyısının daha fazla refaha ulaşmış uygarlıkların pek çoğunda Otostopçunun Rehberi bütün bilgi ve bilgeliğin standart hazinesi olarak herkesçe kabul gören büyük Ana Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini çoktan almışa. Çünkü içinde atlanan pek çok şey bulunmasına ve uydurmalarla ya da en azından büyük hatalarla dolu olmasına rağmen kendisinden önceki daha sıkıcı çalışmaya iki yönden üstünlük sağlamıştı.
Bunlardan birincisi biraz daha ucuz olması, ikincisiyse kapağında kocaman, dostane harflerle " PANİK YOK " yazmasıydı. - Galaksinin Dış Doğu Kıyısının daha fazla refaha ulaşmış uygarlıkların pek çoğunda Otostopçunun Rehberi bütün bilgi ve bilgeliğin standart hazinesi olarak herkesçe kabul gören büyük Ana Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini çoktan almışa. Çünkü içinde atlanan pek çok şey bulunmasına ve uydurmalarla ya da en azından büyük hatalarla dolu olmasına rağmen kendisinden önceki daha sıkıcı çalışmaya iki yönden üstünlük sağlamıştı.
Bunlardan birincisi biraz daha ucuz olması, ikincisiyse kapağında kocaman, dostane harflerle " PANİK YOK " yazmasıydı - "Çoğunlukla Zararsız."
- Galaksinin Dış Doğu Kıyısının daha fazla refaha ulaşmış uygarlıkların pek çoğunda Otostopçunun Rehberi bütün bilgi ve bilgeliğin standart hazinesi olarak herkesçe kabul gören büyük Ana Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini çoktan almışa. Çünkü içinde atlanan pek çok şey bulunmasına ve uydurmalarla ya da en azından büyük hatalarla dolu olmasına rağmen kendisinden önceki daha sıkıcı çalışmaya iki yönden üstünlük sağlamıştı.
Bunlardan birincisi biraz daha ucuz olması, ikincisiyse kapağında kocaman, dostane harflerle " PANİK YOK " yazmasıydı. - Galaksinin Dış Doğu Kıyısının daha fazla refaha ulaşmış uygarlıkların pek çoğunda Otostopçunun Rehberi bütün bilgi ve bilgeliğin standart hazinesi olarak herkesçe kabul gören büyük Ana Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini çoktan almışa. Çünkü içinde atlanan pek çok şey bulunmasına ve uydurmalarla ya da en azından büyük hatalarla dolu olmasına rağmen kendisinden önceki daha sıkıcı çalışmaya iki yönden üstünlük sağlamıştı.
Bunlardan birincisi biraz daha ucuz olması, ikincisiyse kapağında kocaman, dostane harflerle " PANİK YOK " yazmasıydı - "Çoğunlukla Zararsız."
- "İstasyona yirmi dakika kadar erken gelmiştim. Trenin saatini yanlış biliyormuşum. Sanırım, Demir Yolu İdaresinin saati yanlış biliyor olması da aynı derecede mümkündü," diye ekledi bir müddet düşündükten sonra.
"Daha önce böyle bir şey hiç başıma gelmemişti çünkü."
"Hadi anlat artık," diyerek güldü Fenchurch.
"Bunun üzerine bulmacasını çözmek üzere bir gazete satın aldım ve bir fincan da kahve almak üzere büfeye gittim."
"Sen bulmaca çözer misin?"
"Evet."
"Hangi gazeteninkini?"
"Genellikle Guardian'inkini."
"Bence Guardian fazla sevimli olmaya çalışıyor. Benim tercihim Times. Çözebildin mi bari?"
"Neyi?"
"Guardian'daki bilmeceyi."
"Henüz bakmaya fırsatım olmadı," dedi Arthur. "Hala kahve almaya çalışıyorum."
"Pekala, o zaman. Kahveni al."
"Alıyorum. Üstelik, " dedi Arthur, "biraz da bisküvi alıyorum."
"Ne marka?"
"Rich Tea."
"İyi seçim."
"Ben de severim. Sahip olduğum bütün bu yeni şeylerle gidip bir masaya oturuyorum. Hangi masaya oturduğumu sorma çünkü bütün bunlar bir süre önce olmuştu ve şimdi hatırlamıyorum. Herhalde yuvarlak bir masa olmalı."
"Pekala."
"O halde sana planı anlatayım. Ben masada oturuyorum. Solumda gazete var. Sağımda kahve fincanı. Masanın ortasında bisküvi paketi."
"Gözümde mükemmel canlandırıyorum."
"Senin görmediğin," dedi Arthur, "çünkü henüz bahsetmedim, ben gittiğim sırada masada oturmakta olan adam. O da orada, karşımda oturuyor."
"Neye benziyor."
"Tamamen sıradan biri. Bir evrak çantası var. Takım elbiseli. Garip bir şey yapacak biriymiş gibi," dedi Arthur "gözükmüyor."
"Ah, o tipleri bilirim. Ne yaptı?"
"Şunu yaptı. Masaya eğildi, bisküvi paketini aldı, yırtıp açtı, bir tanesini aldı, ve..."
"Ne?"
"Yedi."
"Ne?"
"Onu yedi."
Fenchurch şaşkınlıkla baktı. "Sen ne yaptın, tanrı aşkına?"
"Şey, bu şartlarda her sağlıklı ve normal İngiliz'in yapacağını yaptım ve kendimi," dedi Arthur, "bunu görmezlikten gelmeye zorladım."
"Ne? Niçin?"
"Şey, üzerinde eğitildiğimiz cinsten bir şey değil bu, öyle değil mi? Ruhumu inceledim ve yetiştirilişimle ilgili deneyimlerim arasında ya da en temel içgüdülerim içinde, karşımda oturan birinin, gözlerimin içine baka baka sıkılmadan soğukkanlılıkla, bisküvilerimden birini çaldığı zaman nasıl reaksiyon göstermem gerektiğini anlatan bir şey bulamadım."
"Ama şey yapabilirdin..." Fenchurch bunu biraz düşündü. "Böyle bir durumda, kendimin de ne yapabileceğini bilemediğimi itiraf etmeliyim. Peki sonra ne oldu?"
"Öfkeyle bulmacaya bakmaya başladım," dedi Arthur. "Ama bir kelime bile çözemedim, kahvemden bir yudum aldım, içemeyeceğim kadar sıcaktı, yapılacak başka bir şey de yoktu. Kendimi toparladım. Paketin anlaşılmaz bir şekilde nasıl açılmış olduğunu fark etmemek için,"diye ekledi, "büyük gayret göstererek bir bisküvi aldım..."
"Ama mücadeleye giriyorsun, zor bir yol seçiyorsun."
"Kendi tarzımda, evet. Bisküviyi yedim. Onu çok belirgin ve görülebilir bir şekilde yedim ki adamın benim ne yaptığımla ilgili hiçbir şüphesi olmasın. Ben bir bisküvi yediğim zaman," dedi Arthur, "o bisküvi yenmiş olur."
"Peki o ne yaptı?"
"Bir tane daha aldı. Gerçekten de," diye üsteledi Arthur, "olan tam olarak buydu. Bir bisküvi daha aldı ve yedi. Gün ışığı kadar açık. Şu çimenlerin üzerinde oturduğumuz kadar kesin."
Fenchurch huzursuzca kıpırdandı.
"Ve sorun," dedi Arthur, "ilk seferinde bir şey söylememiş olduğum için, ikinci seferinde konuyu deşmenin daha da zor bir duruma gelmiş olmasıydı. Ne diyecektim? ?Afedersiniz... fark etmeden yapamadım... ee... acaba...' Bunu yapamazdım. Yine görmezlikten geldim, üstelik birincisinden de daha canlı bir şekilde."
"Yapma..."
"Tekrar bulmacaya bakmaya başladım. Hala bir kelimesini bile anlamıyordum. Bu yüzden, V.Henry'nin St.Crispin gününde sergilediği ruha benzer bir ruh sergileyerek..."
"Ne?"
"Tekrar anlaşmazlığın üzerine gittim," dedi Arthur. "Bir bisküvi daha aldım. Bir an gözlerimiz karşılaştı."
"Böyle mi?"
"Evet, şey, hayır, tam öyle sayılmaz. Ama karşılaştı. Sadece bir an için. Ve ikimiz de gözlerimizi başka yöne çevirdik. Ama şimdi sana söyleyeceğim şey şu ki, havada bir elektriklenme olduğu açıktı. Masada gittikçe artan bir gerilim vardı."
"Tahmin edebiliyorum."
"Bütün paketi bu şekilde bitirdik. O, ben, o, ben..."
"Bütün paketi?"
"Zaten sadece sekiz bisküvi vardı, ama o sırada bana bir ömür dolusu bisküviyi bitirmeye çalışıyormuşuz gibi geliyordu. Gladyatörler bile bundan fazla bir zorluk yaşamış olamazlar."
"Gladyatörler," dedi Fenchurch, "bunu güneş altında yapmak zorunda kalırlardı. Fiziken daha yorucu olurdu."
"O da var. Sonra, boşalan paket aramızda cansız bir şekilde yatmaya başladığında, adam kalktı ve yaptığı en kötü şeyi yaparak oradan ayrıldı. Ben rahat bir nefes aldım tabii. Rastlantıya bak ki trenimin de bir iki dakika içinde gelmekte olduğu anons edilmişti, onun için kahvemi bitirdim, ayağa kalktım, gazetemi aldım ve gazetenin altında..."
"Evet?"
"Kendi bisküvilerimi buldum."
"Ne?" dedi Fenchurch. "Ne?"
"Doğru."
"Hayır!" diyerek soluğunu tuttu Fenchurch ve katılarak kendini çimenlerin üzerine attı.Tekrar doğruldu."Seni budala sersem şey seni," diye inledi, "seni anadan doğma serseri ve kesinlikle budala adam." - Tam orada bir nokta olan C noktasında yaşayan insanlarsa sık sık şunu merak ederdi: A noktasında ne var ki bunca insan B noktasından oraya gitmek için can atıyor ve B noktasında ne var ki bunca insan A noktasından orya gitmek için can atıyor? Çoğu kez insanların hangi lanet olası yerde olmak istediklerine kesin bir karar verip bu duruma bir son vermelerini dilerlerdi.
- Eğer etrafta benim egomdan daha değerli bir şey varsa, derhal yakalanıp vurulmasını istiyorum.
- Çünkü ben bir ölüyüm, ki böyle olmak insana mükemmel ve hiçbir şeyle engellenmemiş bir bakış açısı sağlıyor. Bizim oralarda " Hayat yaşayanların elinde ziyan olur " diye bir söz vardır.