Doğuştan gelen temayüllerimiz olduğu inkar edilemez, yine de ben doğamızın genetik programlarını uygulayan kör aktörler olduğumuzu düşünmüyorum. Sahnede doğaçlama yapan birilerine esnek bir biçimde uyum sağlayarak doğaçlama yaptığımızı, bu arada genlerimizden ipuçları ve öneriler aldığımızı düşünüyorum. Aynısı diğer primatlar için de geçerli. (...) Kısa süre önce, genç şempanzelerin en çok ne zaman güldüğünü görmek için aralarında yaptıkları yüzlerce güreş müsabakasının kayıtlarına baktık. Oyun oynayan maymunlar, ağızlarını insan gülüşüne benzeyen bir ifadeyle açarlar. Özellikle aralarında yaş farkı olan gençlerle ilgileniyorduk, çünkü onların oyunları sık sık sertleşir. Böyle bir şey olduğu anda küçük olanın annesi devreye girer, hatta bazen oyun arkadaşının kafasına bir tane patlatır. Tabii ki büyük olan şempanze bundan kaçınmaya çalışır. Kendilerinden küçüklerle oynayan gençlerin, yavrunun annesi seyrettiğinde bol bol güldüğünü gözlemledik. Bak nasıl da eğleniyoruz! der gibilerdi. Kendilerini yavruyla yalnız bulduklarında çok daha az gülüyorlardı. Yani bu davranışları, annenin onları görüp görmediğine bağlıydı. Annenin gözü önündeyken, yalnız bırakılabilmek için neşeli bir ruh hali sergiliyorlardı. (...) Oyun sırasındaki ya da siyasi rakipler arasındaki kandırmacalar, hayvanların kör aktörler olduğu teorisine pek itimat etmememin sebeplerinden biri. Ne zaman topallayacakları, ne zaman gülecekleri konusunda genetik olarak programlanmak yerine, maymunlar sosyal çevrelerinin çok iyi farkındalar. İnsanlar gibi önlerindeki pek çok seçeneği düşünüyorlar ve ne yapacakIarına, o anki koşullara göre karar veriyorlar.
Diğer Frans De Waal Sözleri ve Alıntıları
- Ahlakın doğrudan yaratıcı Tanrı'dan geldiğine inanan birisi için evrimi kabul etmek manevi bir uçurum demektir.
Menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. - Bütün bildiklerimiz şunu gösteriyor ki bir hayvan ne kadar az sayıda yavru dünyaya getirirse onlara o kadar iyi bakar.
- İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüllere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar.
- Bilimin yaptığı en iyi şey, fikirler arasında rekabeti ateşlemektir. Bilim bir nevi doğal seçilimi teşvik eder ve bunun sonucunda sadece en geçerli fikirler ayakta kalır ve ürer.
- Darwin'in de zamanında dikkat çektiği gibi, sadece insana has yegâne ifade yüz kızarmasıdır. Diğer primatlarda böyle ani bir kızarmaya hiç rastlamadım. İnsanların elinden gelen tek şeyin başkalarını sömürmek olduğunu düşünenler için yüz kızarması herhalde çok şaşırdıkları bir evrim muammasıdır.
- Şempanzeleri ya da bonoboları izlemenin bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterebileceğine inanamıyorum, bence bilim de yapamaz bunu, ama doğayı tanımamız, nasıl ve neden birbirimize ilgi göstermeye ve ahlaki neticeler aramaya başladığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hayatta kalmamız, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olmamıza, işbirliği yapan bir topluma bağlı olduğu için geliştirmişiz bu özellikleri.
- "Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız"
- Hem iyilik hem zalimlik, hem asalet hem bayağılık bir arada olabilir - bazen aynı insanda.
- Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal kurallarının olmadığına gerçekten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi? İnsanlar, topu topu bir iki bin yıl önce çıkan mevcut dinlerden çok önce, toplumlarının nasıl işlediğine kafa yormuş olmalı. Biyologlar bu kadar kısa süreleri hiç ciddiye almaz.
- Belki sadece ben böyle düşünüyorumdur ama menfur bir davranışta bulunmasını engelleyen tek şey inanç sistemi olan insandan korkarım. Yaşanabilir bir toplum için gerekli özdenetim de dahil, bütün insanlığımızın yapımızda olduğunu neden düşünmeyelim? Atalarımızın henüz din sahibi olmadıkları zamanlarda sosyal normlarının olmadığına hakikaten inanan var mı? Yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmez, haksızlıkla karşılaşınca şikayet etmezler miydi?