''Bu bölgeye İslam, Farabi'nin doğuşundan kısa bir sure önce, yaklaşık olarak M. 840 yıllarında, girmişti. Tarihi kayıtlara göre Türk Hakanı Bilge Kol Kadir Han devrinde (M. 840'da), Samani emirlerinden Nuh b. Mansur el-Razi'nin Taşkent'i aldığı ve öteki (Sayram-İspicab... v.b.) şehirleri de barışa zorladığı anlaşılmaktadır. Demek oluyor ki Farabi'nin atalarından ilk Müslüman, muhtemelen Vesic kalesi kumandanı olan, babası Mehmed idi. İslam?ın henüz girdiği bölgede Müslümanlarla birlikte Müslüman olmayan Türkler de yaşıyorlardı. Nitekim M. 900 yıllarında yazılan bir eser;Farab'da hem Müslümanlar, hem de Karluk Türkleri silahlı kuvvetler bulundururlar ifadesi ile durumu aydınlatmaktadır. Kaşgarlı'nın haberinden de öğrendiğimize göre bölgede Türkler çok yoğun halde bulunmaktadırlar. ''
Diğer Fahrettin Olguner Sözleri ve Alıntıları
- ''İslam dünyasında büyük bir şöhrete ulaşmış bulunan Ebu Hamid Gazzali'nin meşhur olma sebeplerinin başında, Farabi gelmektedir. Gazzali, Farabi?ye karşı çıktığı, onun fikirlerini tenkid ettiği için fazla şöhret bulmuş bir kişidir.''
- ''Kendi şahsında Farabi, Türk?ün düşünce kabiliyetini ve felsefi dehasını gösterdiği gibi, İslam öncesi ve İslami Türk Kültürünün Fikri ve Manevi Mirasçı aksettiren, bu mirasın sentezinden doğmuş tam bir BÜTÜNLÜK arz eden "ABİDE ŞAHSİYET" olma vasfını da temsil etmektedir. ''
- ''Farabi kelimesi, filozofumuzun mensub olduğu vilayeti gösterir ve "Farablı" demektir. Bu "Farab" vilayetinden yetişmiş başka büyük adamlar da vardır, onlar da "FARABİ" diye anıldıklarından, filozofumuzu belirlemek için kendisine bir de künye verilmiş ve "Ebu Nasr" denilmiş, ancak bu künyede de başka kişiler olduğundan ona dedesinin adı eklenmiş ve "Tarhan oğlu" olmuş, öteki "Tarhan"lar da dikkate alındığından büyük dedesinin adı da ilave edilerek "Uzluğ" denilmiş bulunmaktadır. ''
- ''Türklerin tarihi yurdu olan Orta Asya'daki Aral gölünün güneydoğusu; Seyhun ve Ceyhun (Sirderya-Amuderya) ırmaklarının arasında kalan ve Buhara, Semerkand, Taşkent... gibi şehirleri de içine alan, Türklerin "Çayardı", Arapların "Maveraünnehir" dediği bölgenin, o zaman için, önemli şehirlerinden biri olan FARAB şehri, filozofumuzun asıl memleketidir. ''
- '' Bir sınır kasabası olan Vesic, askeri bir kale idi ve askeri kumandanı da, filozofumuzun babası olan Mehmed idi. Dedesinin adı olan Tarhan, mana itibariyle Türkler arasında bilinen ve kullanılan bir unvan, bir asalet unvanı ve bir rütbe olduğuna göre, o da, muhtemelen bu bölgenin daha üst rütbedeki askeri bir idarecisi, bir kumandanı olarak bulunuyordu. ''
- ''Bizim için pek çok karanlık nokta bırakan mütefekkirimizin hayatının en açık ve en kesin yönü şudur ki o, bir TÜRK'dür ve hem de büyük dededen itibaren soy kütüğü apaçık okunan bir Türk ırkından gelmektedir. Nitekim, Farabi?den bahseden ve meseleyi çok iyi fark etmiş görünen kaynakların hemen hepsi, onun isminin sonuna "Türk" kaydını koymaktadırlar. Üstelik, soy itibariyle Türk olmanın dışında Farabi, şuur ve kültür itibariyle de Türk idi. Nitekim, birkaç kaynağın birden ifade ettiği üzere, İslam milletlerinin müşterek kültür merkezi olan ve hem de Araplardan birinin halife olarak bulunduğu bir devirde başkent Bağdat'a gelen Farabi Türkçe konuşuyordu. Ayrıca o, Türk kıyafetini de, hayatının hemen her devresinde ve ısrarla üzerinde taşıyor, gittiği yerlere onunla gidiyor, saraylara o kıyafetle giriyordu. ''
- ''Sonuç şu ki Farabi hem bir Türk idi, hem de Türk olmaktan gurur duyuyor, Türk gibi yaşıyor, Türk olarak dolaşıyordu. Hangi milletten olursa olsun Ortaçağ?daki her Avrupalı mütefekkirin eserini, Avrupa'nın müşterek medeniyet dili olan Latince yazdığı gibi, Farabi?nin de eserlerini, İslam dünyasındaki dinin ve medeniyetin ortak dili olan Arapça yazmış olması, onun milliyetine gölge düşürmez. ''
- ''Nitekim kendisi, filozof olacaklara şöyle tavsiye etmektedir: "Hikmet ve felsefe öğrenmeye başlayanların, doğru ve tam mizaçlı bir genç olması, iyi kimselerin taşıdığı adetleri taşıması, ilk önce Kur'an, dil ve şeriat ilimlerini öğrenmiş bulunması, nefsine hâkim, iffetli ve doğru olması, ahlaksızlıktan... uzak bulunması, geçim gailesi ile kalbinin dolu olmaması lazımdır... Felsefeyi bir kazanç vasıtası yapmamalıdır..." derken, kendisi de felsefeye bu yollardan geçerek geldiğini anlatır gibidir. ''
- ''Yine yerini ve zamanını söylemeyen kaynaklar Farabi'nin "kadılık/hakimlik" ettiğini bildirmektedirler ki bu, Vesic Kasabası'nda veya Farab'da ve mütefekkirimizin gençlik yıllarında olmalıdır. ''
- '' Ribat: Sınır boylarında düşmana karşı korunmak maksadı ile bir çeşit "sınır karakolu" olarak kurulmuş, bir yandan askeri, öte yandan dini-tasavvufi eğitim- öğretim y o olan yerler, kaleler, konaklar, tekkeler. Bunlar, çok eski bir geleneğe; Buddhist-Türk geleneğine bağlı olarak, Müslüman Türkler tarafından kurulmuş ve kullanılmış müesseselerdir. ''