Ben tarihi, kuramsal öğreti haliyle epey geç keşfettim. Gençliğimde sadece filozofları okurdum, daha sonra filozofları bıraktım ve şairleri okumaya koyuldum. Ve kırk yaşına doğru, tamamen habersiz olduğum tarihi keşfettim. Yıldırımla vurulmuşa döndüğümü söyleyebilirim. * * * Tarihin yadsınması eninde sonunda Hindu felsefesidir: Eylemin önemsiz ve yararsız bir şey gibi değerlendirilmesi. Tek önemli olan zamanın askıya alınmasıdır. Nitekim şeyler üzerine kafa yorarsak, harekete geçmememiz, kımıldamamamız gerekirdi. Kendimizi yere atmamız ve ağlamamız gerekirdi. * * * Benim için en ileri felsefe okulu, her halükarda kendisinden sonra söylenecek hiçbir şey kalmamış olan okul, Budizm'İn son döneminde yer alan ve bizim ikinci yüzyılımız civarında konumlandırılan Madhyamika'dır. Bu okulu temsil eden üç filozof vardır: Nagarcuna, Çandrakirti ve Şantideva. * * * Hindistan'da filozof, felsefesini uygulamakla yükümlüdür. Uygulama amacıyla felsefe yapar: Çünkü kurtuluş aranmaktadır. Entelektüel bir alıştırma değildir bu. Daima bir tamamlayıcı vardır. Oysa Yunanistan ve Almanya'da yapılmış olan büyük sistemler, yaşanmış tecrübeyle bu ilişkinin olmadığı yapılardır. Bir sistem geliştirilir ve devam eder. Hiç kimse bir filozoftan aynı zamanda bir bilge de olmasını istemez. Kaldı ki Batı'da bilge yoktur. * * * Budizm size iman sahibi olmadan bir dine girme imkanı verir. Budizm sadece bilgiyi salık veren bir dindir. Size sadece bileşikler olduğunuz, bu bileşiklerin çözüldüğü, gerçekliklerinin olmadığı öğretilir ve gerçekdışılığınız kanıtlanır. Sonra da, Şimdi sonuçlarına katlanın, denir. * * * Sebepsiz intiharların neredeyse hepsi uykusuzluktandır. İnsan buna ancak, ki benim durumum buydu, çalışmamak şartıyla tahammül edebilir. Hatta, annemle babam uykusuzluklarımı finanse etmemiş olsalar kesinlikle kendimi öldürmüş olacağımı bile söyledim. * * * İntiharsız hayat bence gerçekten tahammül edilmez bir şey olurdu. Kendimizi öldürmeye ihtiyacımız yoktur. Kendimizi öldürebileceğimizi bilmeye ihtiyacımız vardır. Bu fikir coşku vericidir. Her şeye tahammül etmemize imkan verir. * * * Bana yine telefon açtı ve Bu sefer iş ciddi. İntihar edeceğim, dedi. Peki geçen sefer niye etmediniz? diye sordum ona. Çünkü ayaklarımın kirli olduğunu gördüm, onları yıkayacak mecalim yoktu, dedi. Bunun ne önemi var? dedim. Yok, hayır, üstüm başım katiyetle düzgün olmalı, dedi. (Tarih mukadder bir akıştır bölümünden)
Diğer Emil Michel Cioran Sözleri ve Alıntıları
- Hiçlik karşısında her kelimeyle bir zafer kazansak bile, onun zorbalığına daha da fazla maruz kalmamıza yol açar bu. Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Konuşulanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuyoruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.
- Hiçlik karşısında her kelimeyle bir zafer kazansak bile, onun zorbalığına daha da fazla maruz kalmamıza yol açar bu. Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Konuşulanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuyoruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.
- Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik; eğer kıyaslamak, yaşamaktan ayrılmaz olsaydı, mevcudiyetimizin ufaklığının açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak kendi boyutlarına karşı körleşmektir.
- Bütün cinayetlerin sorumluluğu tapma gücündedir: Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın.
- Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir.
- Anlar birbirini izler: Bir kapsamları olduğu yanılsamasına, ya da bir anlamları olduğu hayaline kapılmak için hiçbir sebep yoktur; cereyan ederler; seyirleri bizim seyrimiz değildir; sersem bir algıya hapsolmuş bir şekilde akışını seyre dalarız onların.
Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu: Karşı karşıya, birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, aynı hiçlik görüntüsü... Hayalperest bir budalalığın etkisi altındaymış gibi, her şey aynı seviyeye gelir: Artık doruklar da yoktur, uçurumlar da... Yalanlardaki şiir, bir muammanın dürtüsü artık nerede keşfedilir? - Cani özgürlüğünü sınırsız bir şekilde kullanır ve gücünün fikrine karşı koyamaz. Başkalarının hayatına son verme konusunda, o da her birimizle aynı düzeydedir. Eğer düşüncede öldürdüklerimiz hakikaten yok olsalardı, yeryüzünde kimse kalmazdı. İçimizde çekingen bir cellat, hayata geçmemiş bir katil taşırız. İnsan öldürme eğilimlerini kendilerine itiraf etme cüreti olmayanlar da cinayetlerini rüyalarında işlerler, kabuslarını cesetlerle doldururlar.
- İnsan kendini Şeytan'da çok fazla bulduğu için O'na tapamaz; ondan bilerek nefret eder; kendinden yüz çevirir ve Tanrı'nın yoksul vasıflarını ayakta tutar.
- Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz. Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.
- Günlere tutunuyoruz, çünkü ölme arzusu fazla mantıksaldır, bundan dolayı da işe yaramazdır.