14 Şubat günü, hiçbir sevgili bir demet çiçekle aşkın semtine uğramaz, İstanbul'da!.. Aşkın semti neresi mi? Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa devrilince, çok sevdiği kızıyla damadı arasına da ayrılık girer. İstanbul'a girişi yasaklanan damat sürgün hayatı yaşarken, valinin kızı neredeyse her gün kapısını aşındırır, Osmanlı Sarayı'nın... Kocasının affedilmesini ve İstanbul'a gelmesine izin verilerek eskisi gibi mutlu bir yaşam sürmelerini isteyen kandının bu dileği kabul edilir sonunda. Uzun bir aradan sonra kavuşan iki sevgilinin hiç çocukları olmaz... Ama onlar, günümüzde çocuk sesleri arasında yatıyorlar!.. Mehmet Ali Paşa'nın kızı Zeynep Hanım ile kocası Kamil Bey bir çocuk hastanesi kurarlar. Hastanenin bahçesinde yan yana yatan iki sevgili sayesinde de aşk, İstanbul'un bir semtine ad olu: Zeynepkâmil!.. Sorarım 14 şubat sevgililer gününde, Zeynep Hanım ile Kâmil Bey'in türbesine çiçek bırakan olmuş mudur?
Diğer Sunay Akın Sözleri ve Alıntıları
- Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"
- Bayram yerinde canlandırılırken
kentin kurtuluşu
ayakları kesilen gazi
hiç düşünmeden
değişir madalyasını
çorap kokusuna - Oyuncak Müzesi'nin bahçesi için bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930'da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi...
Salıncaktaki Atatürk'ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir.
Çocukların salladığı bir Atatürk heykeli...
Çocuklar dedim, çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş! - Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"