-Biz Kırımlı şehitleriz?Buraya giremezsin? -Biz Azerbaycanlı şehitleriz? Buraya giremezsin? -Biz Türkistanlı şehitleriz? Buraya giremezsin? Sonra aradan korkunç bir feryat yükseliyordu : -Moskoflara teslim ederek boğazlattıkların da aramızda! Birden büyük bir kasırga uğultusu içinde sert bir kumanda sesi? Ses pasaparola halinde uzaklaşa uzakşama dipsizliği gezdi. Milyonlarca asker bir anda esas vaziyetinde? Selam boruları? Davudi bir ses : -Merhaba asker! -Merhaba paşam! Müşir Fevzi Çakmak? İnönü, Müşir?i görür görmez dizüstü düştü. Müşir sağ eliyle İnönü?yü göstererek askere hitap etti : -Şu gördüğünüz adam, askeri talebeliğinde, zabitleri görsün diye seccadesini koridora atıp namaz kılan seciye!.... İstemeye istemeye katıldığı İstiklal Savaşı?nın istismarcısı, İnönü zaferinin hırsızı, Lozan?da Türk mukaddesatının peşkeş çekicisi, Müslümanlık, Türklük ve Türkçülük düşmanı ; başvekilliğinde en feci zulüm ve suistimallerin, Devlet reisliğinde de en korkunç istibdat ve ve yâran saltanatının merkezi ve nihayet muhalefetinden ebediyyen kendisi için kurulan muhalefet makamının meccani ve sahtekar lüpçüsü!... Sonunda meccânilik ve lüpçülüğün son basamağı olan ?Z? vitamini sayesinde ölüme çare bulunacağını sanırken şimdi şerefli ölüler arasında kendisine yer arıyor! Yeri yoktur! İnönü, korkuyla bağırıyor, yalvarıyor, ağlıyor, nefesi tıkanarak topraklarda yuvarlanıyor, taş parçalarına tutunmak için mezbuhane gayretler sarfediyordu. Sahnenin bir köşesinde ak sakallı ??Tarih Baba??, önündeki büyük kitabın yazısız sayfası açık olarak duruyor, bu kıyamet manzarasına bakıyordu. Esen, kasırga değil, şehit ruhları idi. Bunlar Beşeri Şef?i paramparça etmişlerdi. Şimdi ondan yegane şey birkaç damla kara boya. Kasırga, bu kara boyayı Tarih Baba?nın kitabına doğru sürüklüyor. Ak sakallı ihtiyarsa bu kapkara boyaları ak sayfaların üstüne kabul etmek istemeyerek eliyle itiyordu. Fakat kasırga galip geldi ve kara boyalar ak sayfanın üstüne bir iki satır halinde yapışıp kaldı. Kasırga bir anda dinmişti. Bütün şehitler, bütün ölüler kendi yerlerine gitmişlerdi. Tarih Baba kitabına yazılan iki kara satıra eğilip okşayarak, başını kaldırdıktan sonra yüzünü buruşturdu : ??Yazık?! Kitabım hiç böyle kirlenmemişti.!??
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."