(Mehmet Çarçabukla Tekerekte nehir kıyısında - AlıntıSöz

(Mehmet Çarçabukla Tekerekte nehir kıyısında 1957 yazında çadır kurduk. Çok yaşlı bir dede geldi.Elinde kalın bir değnek, hafifçe kanburu çıkmış, kalın kemikli, şalvarlı ve yemenili, belinde kuşağı, ceplerinde iri mendiller, tütün tabakası, irice kemik saplı bir bıçak, yakasız koyu mor çizgili mintanı, kat kat adeleyle kalınlaşmış kalın boynu ve iri elleriyle selam verdi bize gençliğimize.
Alıştığımız insanlardandı kendi halkımız içinde, gelişini gidişini ve tavırlarını yadırgamadık hiç gereken saygıyı gösterdik ama vakta ki aradan yıllar geçti olanlar oldu bize, şimdi hatırlıyorum işte. Bizi şehirden yaylaya göçenlerden sandı ya da daha bir ihtimalle yol amelesi. Suyu iyice azalmış iri iri çakıllarla dolu nehri yemenilerini eline alıp zorlukla geçti, yarım saat kadar sonra suyun öteki tarafından seslendiğini duyduk, yanına gittim, elinde içi kalaylı dışı bakır rengi bir satır vardı, süt dolu, çok yaşlıyım evlat dedi bir kaç kere, karşıya kendim geçiremedim, sana zahmet verdim dedi. Sözleri de alıştığımız halkımızın insanıydı, o yüzden yadırgamadık, yüceltmedik. Satırı boşalttık ve de yerine verecek pek bir şeyimiz olmadığı için boş olarak iade ettik ve özür de diledik, dimdik, vakur, fazla konuşmadan ve fakat herşeyi anlatmış olarak, kendi varlıklarını haber vererek, bütün ihtiyaçlarımız için başvurabileceğimiz ocaklarının tüttüğü yönde yürüdü gitti.
İkramını yanına çağırarak yapmaktan duyduğu üzüntü gökten üzerine serpilen hoş kokulu çiçekler gibi şimdi yıllarca sonra hatırlarken.)

Diğer Cahit Zarifoğlu Sözleri ve Alıntıları