- ? tık? Kapandı telefon. Bu da aynı diye geçirdim içimden. Bir gün dediklerimi değil, demek istediklerimi anlayacak bir erkek çıkmayacak mı karşıma! Hava kötü dediğimde sadece havadan söz etmediğimi anlamak bu kadar zor mu? İlle de, ben bu hayattan bıktım, türünde sözler mi etmeliyim? İşim çok dediğimde, bana sahip çıkacak bir erkeğe ihtiyaç duyduğumu anlayacak biri? Yanımda olmanı istiyorum diyemediğim için bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra sarılmanın ne anlamı kalır!?
- tam kolundan tutup Maksimilanı tuttuğu sırada müthiş bir patlama ile Sutruma Gemisi havaya uçta Korkunç bir gürültünün ardından bir anda dünya sessizliğe gömüldü .Gökyüzü tahta parçacıklarıyla doldu ve gemi büyük bir süratle battı, Patlama olduğunda acaba Nadia neredeydi kendisini görmüş küpeşteye tutulmuş onumu bekliyordu . Yoksa ambarda mıydı son olarak ne yedi aklındaki son düşünce neydi korkacak vakti olmuş muydu Denize doğru fırlayanlar arasında mıydı birden bire mi ölmüştü yoksa soğuk suda uzun süre can mı çekişmişti...
- Ey benim şahım; hayatımı bağışladın ama karşılığında hikâyelerimi çaldın benden. Oysa ben sadece hikâyelerde yaşayabilirdim. Şimdi onlar tükendi ve benim hikâyem de sona erdi.
- İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer. Bu sözün altında derin bir acı olduğunu hissettim. Ama herhangi bir şey söylemedim. Çünkü etrafını seyrederken, sanki benimle değil de kendi kendine konuşur gibi söylemişti. Kısa bir sessizlikten sonra sözüne devam etti: Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin.
- Bilgi ne garip bir şeydir. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.
- İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak göremediğimiz, onun varoluşuna çeşitli yüce anlamlar yüklediğimiz için, gövdeden akan kanın, can denilen şeyi çekip almasını, dolayısıyla o kişinin "ölmüş" olmasını bir türlü kavrayamadığımızı düşünüyorum. Hayvanlar ölümü anlıyor ama insanlar anlayamıyor. Can denen şey, her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık hâldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar.
- İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor.
- Ne var ki bazıları yaşlanır ama olgunlaşmazlar; ömürlerin sonuna kadar başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü en önemli konu olarak kalır. Beğenilmek, sevilmek ister ve bütün güçleriyle bunu sağlamak için uğraşırlar. Bazıları da belli bir olgunluğa erişince, kendilerini beğendirmeye çalışmaktan vazgeçer ve dünyayı daha rahat bir gözle seyretmeye başlar. Bu aşamada kişinin "nasıl göründüğü" sorusu önemini kaybeder; bunun yerine kendisinin "dünyayı ve insanları nasıl gördüğü" öne çıkar.
- Son yıllarda gittikçe güçlenen bir duyguyla "başarılı olmak" denilen soyut virüsü reddediyorum. Daha çok ün, daha çok para, başka insanlar üzerinde daha çok otorite, daha çok şu, daha çok bu... Peki, bütün bunlar neye yarıyor? İnsanın derinliği mi artıyor, duyguları ve dünyayla uyumu mu gelişiyor? Hiçbiri olmuyor bunların! Soyut bir şan-şeref-para-iktidar dünyasının pırıltısı yüzünden hastalanıyor insanlar. Dilleri dolaşıyor, dişleri kilitleniyor. Birbirlerinden nefret ediyorlar. Kıskançlık krizleri geçiriyorlar. Gençlikten sonra ve yaşlılıktan önceki süreyi bir cehennem içinde geçiriyorlar.
- Haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kılıyoruz.