- Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekan içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa; bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur...
- İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum...
- Onu görmekten korkuyorum. Çünkü; hiçbir sözüne itiraz edecek, hatta cevap verecek kuvveti kendimde bulamıyorum...
- Daha fena ne söyleyebilirdi. Beni sevdiğini söyledi...
- Acaba kafamı bir çalı süpürgesiyle temizlemek mümkün müdür?
- Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum...
- Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasında koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir.
- Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş...
- Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere, bu herkes dedikleri şey; ben, üzmekten, hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı? Bu yaşıma kadar en iyi zamanlarım, tam manasıyla yalnız kalabildiğim günler olmuştu...
- Hakikaten çirkef mahluklarız! Ne yüzle, hangi cesaretle temiz kalmaktan, kendi dünyamıza çekilmekten bahsediyorum?