- İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanamak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.
- Hayatta hiçbir şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı?
- İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Bende bu fena cevher fazla miktarda mevcutmuş. Belki herkeste var... Fakat insan olan onu söküp atmasını, yahut boğmasını biliyor. Dokunmadan bırakmak, bir gün başını kaldırmasına meydan vermek olur...
- ...
- ...
- ''Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya'nın nihal'inden, Vecihi Bey'in Mechure'sinden, şövalye Büridan'ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra'dan, hatta mevlit dinlerken tasavvur ettiğim, Hz. Muhammed'in annesi Amine Hatun'dan birer parça vardı. o benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.''
- Hâlâ daha bir şey konuşmamıştık. Fakat artık buna hayret etmiyordum. Onun sessiz sedasız yaşayışı, tahammül edişi, insanların zaaflarına merhametle ve edepsizliklerine eğlenerek bakışı kâfi bir irade degil miydi? Beraber yürüdüğümüz zamanlar yanımda gidenin bir insan olduğunu bütün kuvvetimle hissetmiyor muydum? Bu sıralarda, insanların birbirini aramalarını, bulmaları ve birbirlerinin içini seyretmeleri için konuşmanın neden muhakkak surette lazım olmadığını, neden bazi şairlerin boyuna, tabiatın güzelliği karşısında yanlarında konuşmadan gidecek birini aradıklarını anladım. Yanımda ağzını açmadan yürüyen, karşımda ses çıkarmadan çalışan bu adamdan, ne öğrendiğimi iyice bilmediğim halde, bana senelerce ders veren birinden öğrenebileceğimden çok fazla şeyler öğrendiğime emindim
- Biz harabı tahripte bile üstadız, mamuru tahripte neyiz? Kıyas buyurun. (Sf. 99)
- "Bizim elimize geçen her yer mi böyle olacak ? " "...Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın malı dağılmış. Burası eskiden neydi ne oldu!.. ama sebebi var. Eskiden burada oturan herkesin kendine göre malı vardı. İncirden zeytinden ne alırsa burada yer, burada bırakırdı. Bütün bu gördüğün dağların, ovaların nimeti hep burada kalırdı. Şimdi buraların sahibi olan beyler ne alıyorlarsa götürüyorlar. Apartman dikiyor, köşk alıyorlar. Otomobillere, karılara yatırıyorlar. İşçilik diye buralarda bıraktıkları, aldıklarının binde birini tutmaz. Kalanlar da bununla işte bu kadar geçinebilirler? O senin bildiğin çirkince de bu hale gelir... Cennet gibi yerler viran oldu diye gavurda keramet, Müslüman da kabahat arama. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış. Bir daha da öyle demin konuştuğun gibi konuşma... Bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun ? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar, dağlar üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı... İşte bu kadar ... " (Sf. 105) - Çirkince öyküsünden
- Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?