- Herkes ne diyecek?.. Fakat bu ana kadar herkesten ne gördüm ki... Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere, bu herkes dedikleri şey beni üzmekten, hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı?
- Müthiş bir yürümek ve koşma arzusu vardı. Saatlerce, günlerce gidebileceğimi zannediyordum.
- Kendisi okumamıştı ama, tütünden aldığı karısı -tahsilli- idi. Hem birkaç sene mektebe gitmiş, hem de öteki işçi kızlarla beraber okuyup yazmaya merak sardırmıştı. İsmail her seferden dönüşte bir Köroğlu (Burhan Cahit Morkaya?nın çıkardığı mizah dergisi) alır, eve gidip yıkandıktan sonra onu karısına uzatır, kendisi mindere kurularak, dinlerdi. Karısı Hayriye hiç kekelemeden, hafızlar gibi başını sallayarak, önce resim altlarını, sonra destanları, sonra makaleleri, haberleri, tefrika romanları, acayip, hatta biraz yanık bir makamla okur, bu sırada İsmail de, dudaklarının kenarında müphem bir çizgi, anlasın, anlamasın, arada bir kahkaha atarak dinler, harp vaziyetine ait yerleri tekrarlatır, vapurda güverte yolcularından, yahut izinden dönen neferlerden dinlediği mütalaaları, birbirine karıştırıp anlatır, -gidişat iyi değil gibi Hayriye!- der, susardı.
- Mühimce mevkilere geçen adamların esaslı adetlerinden biri de galiba eski ve kendilerinden geri kalmış arkadaşlarına karşı gösterdikleri bu biraz da şuurlu dalgınlıktır...
- " Dün akşam ses çıkarmadan dinledin ve onun sana karşı velinimet tavrı taklnmasına razı oldun ya , haydı bakalım , bunun sonuna kadar götürmeli , sen buna layiksin !!! .... " Sayfa #17
- İnsanlar tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.
- Kapının üzerinde duran anahtarı çevirerek içeri girdi. Bu sefer süratli adımlarla evin yolunu tuttum. Vücudum bana her zamankinden daha hafif geliyordu. Gözlerimin önünde hep onun hayali vardi. Bir şeyler mırıldanıyor, fakat bunların ne olduğunu bilmiyordum. Dikkat edince onun ismini tekrarladığımı ve bir sürü okşayıcı kelimelerle hep ona hitap ettiğimi anladım. Ara sıra, zapt etmeme imkan olmayan kesik ve sensiz kahkahalar atıyordum...
- Dünyada bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi? Şimdi onunla beraber şu ıslak yollarda yürüyecek, tenha ve loş bir yerde oturacak göz göze gelecektik. Ona birçok şeyler, şimdiye kadar hiç kimseye, hatta kendime bile söyleyemediğim şeyler anlatacaktım. Bunların coğu kafam da bir anda doğuyor ve beni hayrete düşüren bir süratle yerlerini yenilerine bırakıyordu. Onun ellerini tekrar avuçlarımın içine alacaktım,uçları biraz kırmızı olan üşümüş parmaklarını ovuşturarak ısıtacaktım. Bir kelime ile, ona yakın olacaktım.
- Vedalaşmak hakikatini meğer o güne kadar hiç kavrayamamışım. Vedalaşmak... Tekrar ne zaman görüşeceğini bilmeden vedalaşmak... Ne dayanılmaz bir keder.Bir ömür, bir yıl, bir ay, bir yıl, bir saat veya bir kaç dakika sonra buluşulabilecek olsa bile bu kederin kalbi helak edeceğini düşünerek vedalaşmak...Kirpiklerini yavaşça yumup açarken iç geçirdiğini ve o anda yüreğinin yerinden çıkacak gibi attığını bile bile vedalaşmak...Bin anlam yüklü bir tebessümün ağırlığıyla vedalaşmak...
- Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın... Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali ( Sayfa 136)