- Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz.
- Göreceksiniz ya, ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım... Hakiki hayatım benim için can sıkıcı bir rüyadan başka bir şey değildir...
- Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk.
- Evden ciktiktan sonra bir sey unuttugunu fark ederek duraklayan, fakat unuttugunun ne oldugunu bir turlu bulamayarak hafizasini ve ceplerini arastiran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adimlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzütülüyüm...
- Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim... Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.
- İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.
- Niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz?
- Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı; gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin...
- İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyor.
- Eğleniyorlardı.Yaşıyorlardı.Ve ben,kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil,altında bulunduğumu anlıyordum.