- Ay'ı biçimlendiren, görünen değil, görünmeyen yanıdır.
- Bülbül, bir ötüş önce dizdiği sesleri bir ötüş sonra unutur - onu Bülbül yapan da budur: Bülbül, unutur...
- Beklerken beklerken, bir Karanfil kıpkırmızı açıvermiş, hiç belli etmeden...
- Çınar'ın yaprakları şaşkın: parıldayıp büyüseler mi, kuruyup dökülseler mi...
- Boğaz, asıl, hiçbir geminin, şilebin, tankerin, vapurun, takanın, motorun geçmediği zaman Boğaz'dır - tamamiyle karanlık ve boşken; öyle, öylesine, boşuna, kendi kendine, akarken...
- Karanlık arttıkça ışıklar da çoğalır.
- Yağmur olmaya da karar verebilir, Kar.
- Boğaz -akıntısı, akıntıları, alttan, üstten, karşılıklı- akar durur, akıp durur: düzenli, ölçülü: bizim yaşamlarımız gibi- mi?- değil ki: kesintili, aşırı bizimki -biz de- bizim yaşamlarımız da- akıp gideriz-: öylesine, belirsiz, çalkantılı- onun gibi, Boğaz gibi, belki, ama -işte, yersiz, karışık- tam onun gibi, tıpkı: düzensiz yalnızca- onda düzen olan, bizde düzensizliktir, yalnızca...
- Pencereden dışarı bakmak isteyenin görüşünü kapayan buğu, kendi bulunduğu odadan gelir.
- Gelmeyeceksin - ben de beklemeyeceğim seni artık. Gidiyorum işte şimdi - sen de gelmeyeceksin artık.