- Sakın, kuş olsan (da) geçme buradan!
- Beni anlıyor musun, sevdiğim? Son umudumsun. Geldiğim katranın içine yeniden itme beni. Beni umutsuzluğa itme. Beni bırakma. Güzelliğin ve umudun ışıtsın istiyorum gözlerimi. Bırakma beni. Geceden usandım, gündüzünü alma üstümden. Esirgeme, daha yeni alışıyor gözlerim ışığına. Çekme dursun. Ve umut nedir, çoğalsın yüreğimde, esirgeme. Seni seviyorum. Güzelliğini seviyorum. Alnının gülerken beliren kırışığını seviyorum. Kaşının arada bir kalkar gibi olmasını ve gözlerini ve bakışını umut veren bakışını ve ateşini gözlerinin, ısıtan ve ellerinin serinliğini seviyorum. İyiliğini? Ve bana çapraz çıkan her şeye karşı, yanımda olmanı seviyorum. Beni bırakma.
- Beni bırakma. Sil içimden şu korkuyu. Kaldır aramızda duran soru işaretinin karanlığını artık. İri, koyu ve sinsi karanlığını kaldır soruların. Seni istiyorum, beni bırakma
- Köşede bir sigara aldım ve yalancı güneşe baktım. Ne iyi, güzel bir esinti vardı. Sanki ne diyeyse, sanırım çan çalınıyordu. Ne de çok yalvarılıyordu Tanrı'ya... Belki pazar diyeydi, önemli kişilerden biri nalları dikmişti belki. Nalları dikmek deyince, bıçak gibi girdi. Bir kahveye attım kendimi. Ansızın bastıran yağmurdan sığınır gibiydi. Oturdum. Garson uykuluydu, - yoksa, güvensizliğin belirtisi bir iz mi taşıyordum yüzümde- Öylesine bir baktı. "Kahve..." dedim. "Lütfen bir kahve..."
- Ortalıkta yaygın ve yapışkan dolaşan umudu görüyorum. İspirto kokusu gibi bir mavi. Sarıyor. Korkuyorum. Söyle, beni yanıltmadığın oldu mu hiç? Diyorum, bulaşmayayım. Beni bırakmıyor. Ben ürktükçe inatlaşırmış gibi, sarıyor. Hani, beni aramışsın, işte, umut... Bakmışsın, taş duvarda bir tutam dal yeşillenmiş. Bir cami avlusunda, yüksekte ve oymalar arasında, umut da öyle yeşillenir. Hiç ummadığın bir yerde ve anda... Ama, ben bu işten usandım, umut yeşertmeyi bıraktım artık. Erken soluyor. Doyamadan. Ve kalıyorsun kendi başına, -hiç hoş da şey değil doğrusu. Bir baygınlık gibi basıyor umutsuzluk. Eziyor. Ben de ezilecek ne kaldı? Eziyor.
- Akşamsa, akşam yine olurdu. Sıkıntıysa yine gelirdi sıkıntı. Ben deli değilsem, deliydim ya, sanki niçin böyle olmuştu?
- Gelmeyecektiyse, küskünlüğümü gidermek için akşam niye uğraştı öyle, bir de buna şaştım. Sanki daha da niçin toz konduramıyorum ona, en çok da buna şaştım. Yürüdüm, köprüye çıktım. Cebimde iki bilet vardı. İğfal edilmişlik gibi bir şey taşıyordum. (bensiz nasıl olabilirdi aklım almıyordu)