Ateşi besleyen şey, Onu söndürebilecek şeydi aslında. Rüzgar...
Meğer aşk indiği kalbi ihya ediyordu ya, ihya edemezse yok ediyordu. Kazasız belasız kurtulmanın imkânı yoktu.
Onu, her şeyi terk ederek, her şeyi göze alarak, yaktığım gemiler de ben de yanarak, yıktıklarımın enkazı altında bende kalarak sevdim.
Ben ilk kez ve uçuruma düşer gibi sevdim. Gün gelip bu uçurumda boğulacağımı nereden bilebilirdim?
Seni seviyorum demek ruhun ve bedenin bütün zerreleri zikre susamışken, söylenmezse ölmek demekti. Söylemem değildi mesele, söylemezsem ölmemdi.
Ne sorsam susuyordu. Üstelik konuşsa dahi susuyordu.
Senin de, derdim, Nihâde, söyle kalbine kuşlar konuyor, içinde lâleler acıyor mu?
ne kadar çok yol arkadaşı olacak. Ve bazıları ne kadar fena olacak.
Anlatmaktan değil susmaktan. Yaşamaktan değil yaşamamaktan. O kadar yorgunsun.
Bir yorgunluk kaç kişide tekrarlanır, katmerlenir, katlanır? Bir yorgunluk ruhtan ruha, bedenden bedene çarpa çarpa nasıl yankılanır? Öznesini değiştire değiştire nasıl çoğalır? Benden Sene geçse de hükmü bütün zamanlarda aynı kalır..
Jack London
Füruğ Ferruhzad
John Verdon
Anthony Burgess
Charlotte Bronte
Cassandra Clare
Yılmaz Erdoğan
Yavuz Bahadıroğlu
Jiddu Krishnamurti
Orhan Duru