- ''Sevmek bir şeyin içinde olmaktır. Tutku ise bir şeye kapılmaktır. Biri hürleştirir, diğeri tutsaklaştırır''
- Alçakgönüllülük,sevginin yücelttiği kişilerde görülen bir erdemdir,bunun tersi olan kibir ve gurur ise sevgi yoksulluğunun doğal sonucudur.
- ''Vahiy sadece lafza indirgenince, Kur'an da sadece ''mushaf''a indirgendi. O artık inşa eden bir özne değildi. Çünkü o muhataplarını değil, muhatapları onu 'yüceltiyorlardı'. Oysa ki vahiy kendiliğinden yüceydi ve onun insan tarafından yuceltilmeye değil, anlaşılmaya ve yaşanmaya ihtiyacı vardı. Vahyi nesneleştiren muhataplar, onu nesneleştirmenin bedelini 'yücelterek' ödeme çabası içine girdiler. Bu adeta vahye verilmiş bir ''sus payı''na dönüştü. O muhataplarının hayatından bir şeyleri imha edip yeni birşeyler inşa etmeyecek, muhatapları da vahyi ne kadar becerebilirlerse o kadar yükseğe kaldıracaklardı.''
- Her yanlış anlama gerçekte bir anlamamadır. Anlamak en eski problemlerdendir. Örneğin Hz. Muhammed de yanlış anlaşılmıştır. Onun görevi insanın yanlış anladığı anlayamadığı şeyleri anlamlandırmanın, doğru anlamanın yollarını göstermektir. Ama bazıları Peygamberin görevi bir yana, Peygamberin varlığını yanlış anlamışlardır. Kimiler onu sadece Araplara has kılarak indirgemiş. Kimileri de onun ölmediğini, ebedi olduğunu ileri sürerek aşırı yüceltmiştir. Peygamberi ve misyonunu hayattan dışlamak Hz peygamberi ve peygamberlik kurumunu yanlış anlamanın en vehim sonucudur. Peygamberi aşırı yücelterek yani ona melekuti - ilahi bir anlam vererek onun örnekliğini ortadan kaldırıyor yani onu hayattan dışlıyorlar. Peygamberin insan olmasına karşı çıkıp melek olmasını istiyorlar. Aşırı yüceltme sonucunda yücelten ile yüceltilen arasındaki ilişki boyut değiştirir. Yani durum yatay (insan-insan) ilişkiden çıkıp, dikey (insan-aşkın) ilişkiye döner. İlişkinin mahiyeti değişince, bakış açısı, algılama biçimi de algılayan için değişir. Yani algılayan üzerindeki etki ve onun vereceği tepki değişir. Artık algılayan kişi olaya makul (aklı ile) bakmaz, o artık mahsus (hisleri ile) bakar. Artık o, anlamaya değil hayran olmaya meyillidir. Artık her şey, anlaşılabilecek şeyler bile esrarlı hale gelir. Ve peygamber artık efsaneler ülkesine ait olur.
- Sorumluluğu?nun bilincinde her insan, mutluluğun öbür adı olan İslâm?dan uzak yaşayan her bireyin sancısını bağrında hissetmelidir. İsyanı kutsayan kentlerin fücur akan caddelerinde sele kapılmış çiçekleri birer birer toplamalıdır. İnsan yüreğini acımasızca kundaklayan modernizmin çıkardığı küresel yangından bir can kurtarmanın savaşını vermelidir. İnanan her insan şu duyguyu taşımalıdır: Elimi uzatabileceğim halde uzatmadığım için yüreği kundaklanan her insanın katili olarak beni hesaba çekecekler. Gel, diyecekler, sen elinden tutsaydın bu insan şimdi ateşte mahkûm olmayacaktı. Sen sorumluluğunu yerine getirseydin, Kitab mahzun olmayacaktı. Fetih işçisi olsaydın, zaman ve mekan ihanete uğramayacaktı. Bir benimle ne çıkar demeyeceksin. Baharın haberini karın altında, kışa inat açan kardelenlerin verdiğini unutmayacaksın. Kim var, diye sağa sola bakmayacaksın. Ben varım, diyecek ve yürüyeceksin. Caddelerde gördüğün cahil yığınlara, güneşi ceketinin astarında kaybetmiş kitlelere, yüreğinden habersiz göğsüne takacak sahte muskalar arayan kalabalıklara acıyacak, onlar arasında gördüğün cins tohumlara toprağı işaret edeceksin. Cins tohumu, cins toprakla buluşturan cins bahçıvan olacaksın. Uygun iklimi ise Allah verecek. Bırak otçuların gözü yoncada olsun. Senin gözün daima insanda olacak. Hammaddesi makbul fakat adresini yitirmiş birini gördüğünde, ? bundan ne güzel Müslüman olur? diyecek ve tüm yüreğinle hidayeti için dua edeceksin. Onu kimliğini yitirmiş bir halde gördüğünde kahrolacak, elinden bir şey gelmiyorsa dahi, yüreğin bir peygamber yüreği gibi yanıp ? Allah?ım onları affet, onlara hidayet et, çünkü onlar bilmiyorlar!? diye yakaracaksın. Arşın kapısına onlar için asılacak, yüreklerin mührünü çözmesi için başını o kapının eşiğine vuracak, vuracaksın.
- ''-ona yumuşak bir üslupla söyleyin(20,44)'' Abbasi Halifesi Harun Reşit'in kendisini çok uygunsuz bir üslupla uyaran bir nasihatçıya Taha suresinin yukarıda geçen ayetlerini kastederek şöyle dediği rivayet edilir:''Yavaş ol!Allah senden daha hayırlısını (Hz. Musa ve Harun) benden daha şerlisine (firavun) gönderirken yumuşak konuşmasını emretti.''
- Oku emri okumanın bütün anlamlarını içeriyordu.Gözle oku, zihinle oku, gönülle oku.Kitabı oku, tabiatı oku, kainatı oku, olayları oku, tarihi oku ve hepsinden öte kendini oku.Okuyarak oku, düşünerek oku, yaşayarak oku, duyarak oku. Ama inanarak Allah'ın adıyla oku. Okuyarak bilgiyi, düşünerek hikmeti, yaşayarak tecrübeyi, duyarak irfanı elde etmek mümkündür. Tefekkür bir okuma biçimiydi, zikir bir okuma biçimiydi; tıpkı tilavet ve kıraat gibi.
- ''İslami toplumun oluşturulmasında en büyük rol hiç şüphesiz Müslüman kadınındır. Hele basın-yayın ve iletişim organlarının çocuklarımızı manevi bir katliama tabi tuttuğu bir dönemde Müslüman kadın onları nasıl bir dakika boş bırakabilir ? Nasıl kendisini ve terbiyesiyle yükümlü olduğu yavrularını göz göre göre televizyon adlı o canavarın hoyrat kollarına teslim edebilir ..''
- ''Eğer Müslüman bir ailede kadın; 'Esime ve çocuğuma karsı görevimi tam yapayım' derse 24 saat ona ancak yeter.Bu nedenle Müslüman bir kadının ek bir işe soyunması bizce asli görevini ve isini aksatması anlamına gelir.Değilse sorun Müslüman kadının çalışıp çalışmayacağı sorunu değildir.Hem müslüman kadın aylak mıymıs ,boş mu kalmış ki birileri onun çalışıp çalışmayacağını kendilerine dert ediniyorlar...!''
- İpi kopmuş, imamesi kaybolmuş, taneleri dağılmış bir tesbihe dönen ümmet kendi önderlerini yetiştirme sürecine daha ana karnındayken başlaması gerektiğini bilecek; Meryem'ini adayacak Hanne'leri yetiştirmeden, ''müjde'' demeye gelen çağın İsa' larını bekleme ucuzluğuna düşmeyecektir. Ümmet kendi yol göstericilerini yetiştirmede Kur'an'ın gösterdiği usûlü ve uslûbu benimseyecektir..