- Fatih Sultan Mehmet, soyunun adeti üzere, taht kıskançlığı yüzünden kardeşini ortadan kaldırmak isteyince onun adamlarından birini kullanıyor bu işte: Adam da fazla su yutturarak boğuyor şehzadeyi. İş olup bitince Padişah bu cinayetin kefareti olarak katili ölen kardeşinin anasına (yalnız babadan kardeştiler çünkü) teslim ediyor o da padişahın gözü önünde katilin karnını yardırıyor, kendi elleriyle yüreğini bulup sökerek sıcak sıcak köpeklere yediriyor. (Sayfa: 174)
- Panaetius'un Platon'a «Filozorların Homeros'u» demesi de pek anlamlıdır. Bütün bunlardan başka onun kadar ün kazanmış kim var dünyada? Onun adı ve eserleri kadar dillere destan olmuş ne var? Troya, Helena ve savaşları belki de olmuş şeyler değildir; ama onları bildiğimiz kadar neyi biliriz? Çocuklarımıza hala Homeros'un üç bin yıl önce uydurmuş olduğu adları veriyoruz. Hektor'u, Akhilieus'u kim tanımaz? Yalnız birkaç soy değil, ulusların birçoğu kaynaklarını bu masallarda arıyor. Türklerin Padişahı İkinci Mehmet, Papa İkinci Pius'a şunları yazmış: «İtalyanların bana düşman olmalarına şaşıyorum; biz de İtalyanlar gibi Troyalılar'ın soyundanız. Yunanlılardan Hektor'un öcünü almak benim kadar onlara da düşer; onlarsa bana karşı Yunanlılar'ı tutuyorlar.»
- Bilgeler der ki, genç hazırlanmalı, ihtiyar yaşamalı. İnsan doğasında bilgelerin gördükleri en büyük kusur da arzularımızın durmadan yenilenmesidir.
- Öğrenmek gerekirse, durumumuza uygun bir şey öğrenelim; ihtiyarlıkta öğrenim ne işe yarar diye sordukları zaman biz de: Hayattan daha iyi, daha rahat ayrılmaya, diye cevap verebilelim.
- Malum consilium est quod mutari non potest. Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir.
- İnsanların en güç inandığım tarafı değişmezlik, en kolay inandığım tarafları da değişikliktir. Her gün yaptığımız şey, özlemlerimizin ardından, rastlantıların rüzgarıyla, sağa sola, yukarı aşağı gitmektir. Ne istediğimiz ancak bir şeyi istediğimiz anda düşünürüz; şu her yatırıldığı yerin rengini alan hayvan gibi değişir dururuz. Şimdi ileri sürdüğümüz bir düşünceyi birazdan bırakır, sonra tekrar ona döneriz; hep salıntı, gidip gelme, kararsızlık...
- İçinize dikkatle bakarsanız kendinizi iki kez aynı durumda bulamazsınız. Ruhumu, baktığım tarafına göre kimi şöyle, kimi böyle bir durumda görüyorum. Kendimi bir şöyle bir böyle anlatışım, içime bir şöyle bir böyle bakışımdan geliyor. Kendimde, türlü durumlar içinde, bulamadığım karşıtlık yok; utangaç ve yüzsüz, çekingen ve atılgan, sessiz ve geveze, kaba ve ince, ahmak ve zeki, babacan ve aksi, yalancı ve doğru sözlü, bilgili ve cahil, cömert ve cimri; yerine göre bütün bu durumları az çok kendimde görüyorum.
- RUH EŞİTLİĞİ İmparatorla kunduracıların ruhları eş kalıptan çıkmadır. Kralların gördükleri işlerin önemine ve ağırlığına bakarak, bu işlerin önemli ve ağır nedenlere dayandığını sanırız, yanlış! Bizi işe süren, işten alıkoyan nedenler, onlar için de aynıdır. Bizi komşumuzla kavgaya sürükleyen neden, hükümdarları savaşa sürükler; uşağınıza dayak atmanıza neden olan şey krala bütün bir ulusu mahvettirebilir. Onların istekleri de bizimkiler kadar sudandır, ama kudretleri daha fazladır; kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar. Kim bilmez ki delilik, özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur.
- İnsanın en kötü durumu kendini bilmez ve yönetmez olduğu zamandır.
- Öfke ve kin doğruluğun sınırları dışındadır; bu tutkular yalnız işlerine akıllarıyla bağlanmayan insanların işine yarar. Doğru ve temiz işler hep ölçülü ve ağırbaşlıdır. Ölçü olmayan yerde kavga, gürültü ve haksızlık vardır.