İnsanoğluna bağlılığı yüzünden; özgürlük sevdasından, ormandaki soydaşlarıyla düşüp kalkmaktan vazgeçiyordu.
Bu yüzden de bilinmeyen korkunç bir şeydi. Çünkü korku getiren başlıca öğelerden biri de, bilinmeyen şeydi.
Yaşamak, amacını ortaya koyduğu zaman güzeldi.
Demek gelenek buydu. Dürüstlük sökmüyordu. Bir kere yıkıldın mı, sonun geldi demekti. Öyleyse hiç yıkılmamaya bakacaktı.
O acımasız gösteriyi her seyredişinde aldığı ders hep aklına geliyordu: Sopa kimdeyse, kanun onun elindedir.
Ama en sevdiği, yaz gecelerinin yarı karanlığında koşmak, ormanın kısık, uykulu mırıltılarını dinlemekti. Görüntüleri ve sesleri okurdu. Tıpkı insanların kitap okuduğu gibi.
''Bu acı ölüm değildi, sersemlemiş bilincinde bocalayarak dolaşan düşünceydi. Ölüm acı vermezdi. Hayattı, hayatın sancısıydı bu feci, bu insanı yasa boğan his.''
"François sopayı yere atınca buck kazandığı savaşın gururuyla takıma yaklaştı ve takımın başındaki yerini aldı. "
''O acımasız gösteriyi her seyredişinde aldığı ders hep aklına geliyordu: Sopa kimdeyse, kanun onun elindedir.''
''Sırtına inen ağır darbeler canını fazla acıtmıyordu. Çünkü o daha büyük acılar çekmişti. şimdiyse bu beden sanki kendisinin değildi. sopa havaya kalkıyor, sırtına iniyor ve kemik sesleri işitiliyordu. Oysa buck, bunları hafif birer dokunuş olarak karşılıyordu.''
Helen Keller
Yılmaz Yeşildağ
Nermin Bezmen
G. K. Chesterton
Sinan Sülün
Irvin D. Yalom
Selim İleri
Nihat Genç
Atasoy Müftüoğlu
Ernest Hemingway