- Zamanın ölümler alıp ölümler satan bir bezirgan olduğunu işte o sırada bildim. (299)
- Güzel ölümler ile güzel cennetlerde güzel dostlarda buluşmak için, gecede ve gündüzde, yaşlıda ve gençte ölümler alıp ölümler satan o zamanı bildim. Yeryüzünde ışığın azalıverdiği o zamanı, güneşin, üzüntüden ışığını kesiverdiği o anı. Bir ibret ile bir vuslat arasında bir rüye ile bir gerçek arasında, dosttan ayrılmanın ne olduğunu anladım. Bir ucunda yanlışlar, diğer ucunda aldanışlar olmadan gelen ölümlerdeki saadeti göklerin bulutlandığı ve kalplerin yandığı bir eşikte, bu dünya ile öteki dünyanın eşiğinde, gidenlerle kalanların eşiğinde, kara mı ak mı, yakın mı uzak mı olduğunu bilemediğimiz bir neticede ölümü bildim. Adı şehâdet idi... (299)
- "General!. Bize kalsa bu mübarek zatın naaşını buralarda bırakmazdık. Ne çare ki onun vasiyeti böyle oldu. Şimdi kulağınızı açıp beni iyi dinlemenizi rica edeceğim. Elbette sizin bu cesedi yerinden çıkarıp çıkarmayacağınızı bilemeyiz. Ama Allah'a yemin ederim ki bu mübarek zatın na'şına bir ziyan eriştirdiğinizi duyarsak, ben veya benim gibi sayısız mücahid, Arap yurtlarında öldürmedik bir tek Hristiyan, yıkmadık bir tek kilise bırakmayız. Ve eğer bu dediklerimi yapmazsam, Peygamber'i ve getirdiğini inkar edenlerden olayım. İmdi general, işte size son bir tembih! Bundan böyle onu muhafaza etmek senin boynuna borç olsun, kabrine gözün gibi bak. Aksi takdirde, yerden havuç çekip koparıldığı gibi seni şu sisli puslu Konstantiniyye şehrinden koparıp soyunu kurutmak için her çareye başvurur, şu Cosmidion'da savaşan herkesi bunun için seferber ederiz. Bu sözlerimi ben arkadaşlarıma ve çocuklarıma da vasiyet edeceğim ki bu mübarek zatın mezarına bir ziyan erişirse hesabını senden ve senin ahfadından, torunlarından sorsunlar." (315)
- Alttan almaya çalışacakken bir de taahhütte bulunmam işte o karışıklık anında oldu. Galiba ben o anda kendim olmaktan çıkmıştım. Yoksa şu cümleler, benim ağzımdan çıkacak sözler olabilir miydi? Hem de üzerine basa basa: "Ey Emîr, kimsin, hiç bilmedim ama akıllı ve mert olduğunu hep bileceğim. Mesih adına kasem eder ve sana izzetim hakkı için derim ki, buraya gömdüğünüz kişiyi de, mezarını da bundan böyle muhafaza edecek, çocuklarıma ve torunlarıma bu görevi miras bırakacağım." Zavallı ben. Bunca yıl Bizans ordularına komutanlık yaparak Müslümanları yeryüzünden silmek için yanıp tutuşurken az evvel onlara bir taahhüt ile şeref sözü verdim. Kendimi hiç affetmeyeceğim. Elbette sözümde de duracağım. (315)
- Gönüller aynıdır ve aynayı tek bir suret,tek bir görüntü için temiz ve berrak tutmak gerekir.
- Bilip bilmezlenmek,görüp görmezden gelmek,işitmek ama duymamış gibi davranmak sevgi olabilirmiydi?İnsanlar birbirlei için reva görmedikleri tavırlar sevgi işinde meşru kabul edilebilir miydi?Eğer öyle ise sevgiye zarar erişir,masumiyeti gider miydi..?
- O an,sevgiliye bir dokunuşun adı olarak yazdım ve yalnızca bir tırnağın diğer tırnağa değmesiyle bile arada fırtınalar koartabileceğini,gönül evlerini doldurabileceğini düşündüm.
- Bir sevgilim olmasını ve o uyurken başucunda oturup ona şiir okumayı ne derece arzuladığımı anlatamam....
- Şehir size elem ve acıdan başka bir şey vermemiş olsa da, orayı özlüyor olduğunuz zamanlar, elemini çektiğiniz zamanlardan daha kötü geçecektir.
- 'Gerçek nedir?' sorusunu işte o zaman sormaya başlamıştım kendime. Gerçek, zulme uğradığında bile dosdoğru olmaktı. Kendisine sayısız haksızlık yapan bir adamın kızına haksızlık yapmayı haddi aşmak olarak görmekti. (330)