- Ara sıra Nietzsche okuyordum. Nietzsche'de derde derman olacak çarpıcı cümlelere sıkça rastlanır. Biri şöyleydi:
"Savaşçı insan, savaşacak bir şey bulamayınca kendisine saldırır." - Şimdi geriye bakarak düşünüyorum: Levine'den öğrendiğim "Mozart tılsımı" neydi? Cevabı çok basit: Ben Mozart'ı "ulaşılmaz", "çok ince", hatta "dokunulmaz" bilirdim. Bu görüşlerimi 180 derece değiştiren ana fikir, David'in katkısıdır: Mozart, aristokrat değildi; onun "bildik bir insan" gibi algılanması gerekirdi. "Ne kadar narin" diye düşündüğüm eserleri, aslında kan can dolu, yaramaz bir çocuğun yaptıkları olarak değişti gözümde. "Ulaşılamaz soyutlukta" bulduğum Mozart karakterinde, kendi yaşamımdan birçok şey buldum. Mozart'la ağabey-kardeş ilişkisine girdim.
Mozart çalarken önemli olan "hissetmekten korkmamak"tır. David Levine bunu aşılamıştı bana. Bu bir anahtardır; kapıyı açar. Mozart'ı kendin keşfedersin... - Benim için, müzik çalışabilmem ve yaratabilmem, içimdeki huzurla doğrudan ilgili. İnsan yaşamın kıyısına gitmeli. Karnının içindeki en dip köşeye giderek orada bir rahatsızlık, huzursuzluk varsa önce onu tedavi etmeli, müzik bile yapmadan önce. Hatta herhangi bir şey yapmadan önce... Çünkü en dipteki hayat kıvamının fokurdaması, yanlış sonuçlar doğurur. Ve insan, benliğiyle ve ruhuyla çalmalı her notayı. Bedeniyle çalmamalı. Elinden önce ruh gitmeli o sese... Bu açıdan bakınca, bir müzisyenin, yaşamını son derece içsel bir hale dönüştürmesi lazım.
- 1